SARAÇLIK
Kösele denilen, manda derisinden ve küçükbaş hayvan derilerinden eyer, koşum takımı, ok kuburu, başlık, yelek, çanta ve avcı gereçlerini yapanlara “Saraç denir. Ayrıca eyer ve koşum takımlarının tamiratını, süslemelerini de yine saraç dediğimiz ustalar yapar. Bu ustaların yaptıkları ürünlerin hepsine birden “saraciye” adı verilir. Saraçların toplu bulundukları çarşılara da “Saraçhane” denmektedir.
Saraçlık mesleğinin önem kazanması aslında atın ehlileştirilmesine bağlıdır diyebiliriz. Orta Asya Türkleri hayvancılıkla uğraşan göçebe topluluklardı. Saraçlık mesleğinin de buna benzer toplumlarda gelişmesi ve toplum nezdinde önemli bir meslek olması kadar doğal ne olabilir ki. Sibirya’da Altay Dağları eteklerinde yapılan arkeolojik kazılarda Türklerin ölülerini gömdükleri “kurgan” adı verilen mezarlarda eyer ve deriden giysilere rastlanmıştır. M.Ö. 3. ve 4. yüzyıla ait olan bu bulgulardan ölenle beraber atının ve giysilerinin de aynı mezara konulduklarını anlıyoruz. 1071’de Anadolu’ya adım atan atalarımız bu coğrafyada yerleşik halkla beraber saraçlık mesleğini de geliştirdiler.
Fatih’in İstanbul’u fethinden sonra saraçlara bugünkü Fatih Parkı ve kaymakamlık binası çevresinde özel bir çarşı yaptırılmış ve bunun dışında saraçlık yapılmasını yasaklayan bir de ferman çıkarılmıştır. 1606’dan sonra ise Divan yolu, Uzun Çarşı, Sipahi Pazarı, Tavukçu Pazarı gibi semtlerde de saraç dükkânları açılarak bu yasak delinmiştir. Fatih Sultan Mehmet’in yaptırdığı Saraçhane 1673’te çıkan bir yangında tamamen yanmış, ancak daha sonra aynı yere yenisi yaptırılmıştır.
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi hayatın bir parçası haline gelen at arabaları ve onların toplum hayatına getirdiği kolaylıklar saraçlık mesleğinin nitel ve nicel olarak gelişmesini sağlamıştır. Günümüzde önemini büyük ölçüde yitiren saraçlık mesleği, yurdumuzda pek çok il ve ilçede saraç adıyla anılan çarşı, bedesten ve sokak adlarında yaşamaktadır. Evliya Çelebi, seyahatnamesinde saraçlık mesleğinden sıkça bahseder. Yakın zamana kadar Türkmenistan, Özbekistan, Azerbaycan gibi Türk Cumhuriyetleri’nden ülkemize gelen soydaşlarımız semt pazarlarında deriden yaptıkları eşyaları satarlardı.
HANGİ DERİLERİ KULLANIRLAR?
Saraç ustasının kullandığı dört çeşit deri vardır. Bunlar sırayla düz kösele, sabunlu kösele, yağlı kösele ve glase denilen ayakkabı yapımında kullanılan derilerdir. Saraçlıkta yerine göre demir malzemeler de kullanılır. Örnek vermek gerekirse üzengi, gem, toka gibi demir aksam at koşumunda; toka, çıtçıt ve perçin gibi metaller ise kemercilikte kullanılır.
SARACİYE ÇEŞİTLERİ
Saraçlık deyince çeşidi bol bir meslek gelmeli aklımıza. Başta kemer işi olmak üzere hamut, koşum, saya, çanta, eyer, paldın yapımı saraçlığın çeşitli kollarındandır. Bir saraç ustası bunların hepsinden anlar ama yalnızca biriyle uğraşır. Semerciler semerin paldınını saraçlardan alıp kullanırlar. Paldın manda derisinden dikilir. Bundan önceki bir yazımızda anlattığımız hamutçuluk aslında saraçlığın başka bir koludur. Hamutta kullanılan ahşabın cinsi karaağaç veya gürgendir. Çatalı ise sonradan eğme değil de, ağacın kendisinden doğal haliyle olmalıdır.
Koşumculuk ise başlı başına ayrı bir iş koludur. At arabalarına koşulan atların üzerindeki koşum takımları yağlı ve şaplı deridendir. Koşum takımı bir bakıma at ile çektiği araba arasındaki bağları oluşturan kayışların tümüdür. Kemer, eyer, başlık, at gözlüğü, palan, gem gibi kısımlar koşumun bütününü oluştururlar.
Kemer, eyer takımı, başlık ve bel kemeri sabunlu köseleden yapılır. Kemer yapımında yağlı deri kullanılmaz. Sabunlu kösele sağlam olduğundan diğer deri çeşitlerine tercih edilir. Bu deriler sumak yaprağı ve meşe palamudu karışımı ile işlenirdi. Bu tür tabaklama işlemi yerini daha sonraları kromla tabaklamaya bırakmıştır. Bugün piyasalardaki kemerlerin derileri, dolaplarda kromla işlenen ve boyanan derilerdendir. Burada belirtelim, kemer ve eyer işinde sığır ve manda derisinden başka deri kullanılmaz. Ağır işlerde çalışan hayvanların koşum takımında öküz ve manda derisi, daha hafif işlerde çalışan hayvanların koşumunda ise dana derisi, ayakkabı yüzlerinde de koyun ve teke derisi kullanılır. Kundura yapımında kullanılan derinin üzerindeki nakışları yine saraçlar yapardı.
Sözün özü, bir saraç koşum, eyer veya saya işlerinin hepsini birden yapmaz. Saraçlık mesleğini yapan usta mesleğin kendisine uygun olan dalında faaliyet gösterir.
KULLANDIKLARI ALETLER
Saraçların kullandıkları aletleri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:
Bıçak, meket: ağaçtan ucu çift ağızlı, sivriltilmiş, deriye iz yapmak için kullanılır;
Biz: dikişlerde kullanılan ahşap saplı alet;
Kılıf bizi: yılandili gibi çift ağızlı olup gizli dikişlerde kullanılır;
Pergel: deri üzerinde iz yapmak için iki ucu da sivri demir alet;
Zımba: deride delik açmak için çekiç yardımıyla kullanılan alet,
El baskısı: pense gibidir, değişik ağızları ile delik açmada kullanılır;
Makas: keçe ve deri kesmede kullanılan, demirciler tarafından yapılan iri makas;
Kalıp: tabanca kılıf ve fişekliklerin dikiminde kullanılan ahşaptan aslına benzeyen modeller;
Kerpeten, çekiç ve örs…
SARAÇ FEHMİ GEÇGİL
Gaziantep’e her gidişimde mutlaka Uzun Çarşı’ya gelmeli, buranın havasını soluyup tanıdığım birkaç ustayla selamlaşıp, bazılarıyla da bir çaylık sohbet etmeliyim. Haratların, demircilerin, saraçların, aktarların, yemenicilerin, bakırcıların vb. tüm bu esnafın bir arada olduğu uzunca bir çarşıdır burası, adı gibi… Gündüzleri cıvıl cıvıl insan kaynar. İstanbul’un Mahmut Paşa’sı gibidir. Çocuk yaşta başlamıştım çalışmaya. İşe giderken de yolumu uzatır hep bu çarşıdan geçerdim. Yıllar ne yazık ki hiçbir şeyin olduğu gibi kalmasına izin vermiyor. Çok acelesi varmış gibi de hemencecik değiştiriveriyor. Dün gördüklerinizi ertesi gün görmüyorsunuz. İşte onlarca saraçtan geriye kalan son ustalardan biri de Fehmi Geçgil. Belki adından dolayı kendisinden öncekiler gitmiş de “sen geç gel” demişler. Saraç Fehmi’yi uzunca bir zamandır tanırım. Evvelden selam almaya zamanı olmayan bu ustayı dükkânında uyurken bulduk, uyandırdık. Bizler de gelenek haline gelmiştir. Kim gelirse gelsin çay ikram edilir. Çaylarımızı yudumlarken sorularımızı ardı ardına sıralayıverdik.
— Saraçlık nedir, bu mesleği bize anlatır mısınız?
— Saraçlık deyince bu mesleğin kalemi çoktur. Kemer işine girerseniz bin çeşit kemer var, hayvan üzerine olursa da başlı başına başka bir iş…
— Hayvan işi derken?
— Bunlara koşum, yani halk dilinde “hamut” lazım, yular lazım, başlık lazım…
— Fehmi Usta, hamut ve kedene saraçların işi mi?
— Kedeneyi semerciler diker ama hamudunu saraçlar yapar. Semer ve eyerin ileri kaymasını önlemek için hayvanın kuyruğunun altından kaba etleri üzerinden geçirilen manda derisinden dikilen bir kayış vardır. Biz ona “paldım” deriz. Semerciler paldımı da biz saraçlardan alır. Yani hamudun ve kedenenin hayvan ile olan bağını oluşturan kayış takımını bizden alır kullanırlardı, kolanını, yularını, başlığını aldıkları gibi.
— Peki saraçlar başka ne iş yapar?
— At başlığı, tabanca kılıfı, fişeklik, kemer, para çantaları, postacı çantaları gibi çok çeşitli ürünleri vardır.
— “Koşumculuk”, “palancılık” diye bir meslek var mı?
— Paldıncılık var. Paldın, büyük, kilolu hayvanların işlenmiş derilerinden yapılır. Palan ise semerin başka bir çeşididir. Palan, eşeklere, bazen de atlara vurulan kaşsız, enli yumuşak bir semerdir. Koşum ise şaplı, yağlı kösele derilerden yapılır. Eskiden at arabalarının atlarına takılırdı koşum takımları. Biz “köynek” derdik. Kemeri, eyeri, başlığı, gözlüğü, palanı, gemi, koşum takımı gibi her şey içinde olan parçalardır ve bunları saraçlar yapar.
— Bu işi yaparken kaç çeşit deri kullanırsınız?
— Kemer üzerine olanı anlatayım önce. Sumak yaprağı ve meşe palamudu ile işlenen deri ve kösele kullanırız. Sığır ve manda derisinden başka deri kullanılmaz. İkisinden de kemer ve eyer yapılır. Kemerde yağlı deri olmaz. Şu anda dolaplar da kromla işlenen ve sonradan boyanan deriyi kullanıyoruz. Koyun ve keçi derisi ise ayakkabı, çarık, çanta, cüzdan işlerinde kullanılır. Her derinin kullanıldığı yer farklıdır. Yemenide de beş farklı deri kullanıldığını bilirsiniz.
— Yani siz saraçlığın kemer işini yapıyorsunuz öyle mi?
— Evet, saraçlığın başta da belirttiğim gibi çok çeşitli işleri vardır. Bir saraç hem kemer, hem hamut, hem koşum işlerini bir arada yapmaz. Mesela kunduracılık da saraçlık mesleğinin bir koludur. Kunduranın yüz derisi önceden elle dikilirdi. Bunu da saraçlar dikerdi. Kunduracılıkta bu işe yüz sayası denir. Yüzüne nakış gibi birçok işlemini biz yapardık. Kesim işini ise ayrı ustalar yapardı. Saraçlığın kemercilik, sayacılık, koşumculuk, cüzdan ve çantacılık gibi kolları vardır.
— Kemercilik makinelerde yapılmıyor mu artık?
— Yapılıyor tabii ama ne yapacaksın, yaşam savaşı veriyoruz. Suni deriden yapılan kemerlerle bizim yaptığımız hakiki deriden kemerler rekabet edemiyor. Bizim kemerler 10 TL ediyorsa suni deriden yapılan kemer 3 TL’den alıcı buluyor. Müşteri ikisi arasındaki farkı anlamıyor.
— Şurada bir avcı fişekliği görüyorum bunu nasıl yaptığınızı bize anlatır mısınız?
— Şimdi bir fişeklik yapacağız. Yani 30 gözlü bir fişeklik. Bunun tabanını 8 cm. eninde keseriz. Sığır derisinden olduğunu da belirtelim. Tabanın alt ve üst kısmından birer çizgi çizeriz. Bu çizgilerin olduğu yerden fişeklik 16’lı ise 16, 12’li ise 12’liğe göre fişek kalıplarının gözlerini dikmeye başlarız. Sonra bunların alt kısımlarının çatma işlemini yaparız. Bunun için deriyi üst kısmından yararız. Alt ve üst tarafına ince sırım keser, dikeriz. Altını çatar bir de üzerine sırım keser, dikeriz. Uçluğunu, toka başlığını da takınca fişeklik bitmiş demektir. Kullanacak olan şişmansa 30’luk, zayıf ise 24’lük fişeklik ister.
— Ayakkabı köselesi nasıl işleniyor da suya dayanıklı hale geliyor? Benim bildiğim hangi deri olursa olsun suya pek dayanmaz.
— Su, derinin zıttıdır. Sudan koruduktan sonra deriye hiçbir şey olmaz. Kösele olarak işlendiği için su zıttıdır. Deri olarak işlenseydi suya da başka şeye de dayanırdı. Bizim kullandığımız köseleler, ayakkabı taban köselelerinden farklı işlenirler. Ayakkabı köselesine “orapon” derler. Sert silindirlerden geçirilirler. Sertleştirilirler, bir anlamda sıkılaştırırlar ve gözenekleri kalmasın, açılmasın diye.
— Sizin kullandığınız derilerden farklı mı işleniyor?
— Bizim saraçlık derilerinin tabaklanması diğer derilerden farklı olur.
— Suni deri ile gerçeğini tüketici nasıl ayırt etmeli?
— En anlaşılır şekli yakmaktır. Suni deri yanar ve kokar, gerçeği et kokar.
— Derneğinize kaç kişi kayıtlıdır sizce?
— Saraç olarak derneğe kayıtlı 100 kişi ya çıkar ya çıkmaz. Çok az sayıda kaldık. Makineleşme bizi bitirdi. İnsan gücüne ihtiyaç bırakmadı. Şimdi saraçlık deyince bizim meslektekilerin hepsi kemer işine döndüler. Mesleğimizin ağırlığını oluşturan taşıma işinde hayvan gücüne ihtiyaç kalmadı. Benim bildiğim burası önceden köyden gelen vatandaşlar ile dolar taşardı, hayvanlarının ihtiyaçlarını karşılar, tamir olacaksa tamiratını olmayacak kadar eski olan koşumlarının da yerine yenisini alır giderlerdi. Çantalar, bıçak kınları da tamire gelirdi. Saraçlığın kolları birer birer eksildi, gövdesi de kurumak üzere.
— Fehmi Usta size son bir sorum olacak. Çocuklarınıza bu mesleği öğretir misiniz?
— 1994’e kadar onlarla çalıştım. Bana deselerdi ki çocuklarını kuyumcu yanına mı koyarsın yoksa saraç yanına mı, ben saraçlığı seçerdim. İhtiyarlığını da, gençliğini de besleyen bir meslekti. Ama artık bırakın yaşlılığı, gençliğini bile besleyemiyor. Siftah etmeden kapadığımız günlerimiz çok oluyor.
BİRİNİN VARLIĞI DİĞERİNİN VAROLMASINA BAĞLI
Saraçlığı da diğer mesleklerde olduğu gibi seri üretim yani makineler bitirdi. Bütün saraç ustaları günümüzde kemer işine dönmüş durumdalar. Kemerler de artık son model İtalyan malı makinelerde yapılıyor. Bir de suni deriden yapılanlar var. Hakiki deriden yapılanla suni deri kemerlerin rekabeti de başka bir dram.
Burada kısaca bilgi verelim isterim. Suni deri yakıldığında alev alır, yanar. Burnumuza plastik kokusu gelir free project management app. Kösele ise alevli yanmaz, ateşe çok tutulursa da kömürleşip kalır. Ayrıca deri kokusu gelir. İşlenen deri kolay kolay çıra gibi tutuşup yanmaz. Gerçek deriden yapılan bir kemer 10 TL ise suni deri bunun üçte bir fiyatına satılmaktadır.
Eskiden savaşlarda kalelerin burçlarına çıkmak için hazırlanan kulelerin etrafı kaleden atılan alevli oklara karşı derilerle kaplanırmış.
Günümüzde taşıma işlerinde hayvan gücüne ihtiyaç kalmadı. Buna bağlı olarak da saraçlığın birçok kollarını içeren iş kolları hamut, eğer, koşum takımı, palan gibi işlere olan gereksinim yavaş yavaş kalkmaktadır. Birinin varlığı diğerinin varolmasına bağlı olan meslekler de bir bir yok olmaktalar. Semercilik mesleği beraberinde tabaklık, keçecilik, hasır otu toplayıcılığı gibi iş kollarının da var olmasını sağlıyordu. Saraçlık, kendisinin var olmasına bağlı olan diğer meslek kollarıyla birlikte yaşam savaşı vermektedir.
KOCA KENTTE SADECE DÖRT KİŞİ KALDIK
Yolumuz Orta Anadolu’muzun şirin kenti Tokat’a düşmüştü. Kaybolan meslekler ve son ustalarının izlerini ararken saraç ustası Ahmet Değirmenci ile tanışmıştık. Koca kentte bu işi yapan 4 usta kaldık diyordu. Kalfası Duran Ayvaz ise mesleğinde 23 yıllık. “Bu mesleğe girdiğime pişmanım, bunca yıl boşuna çalışmışım” diyor Duran Ayvaz kalfa ve devam ediyor anlatmaya:
— Hamutta kullandığımız kamışın kuş cennetindeki sazlıklardan kesimi için doğal hayatı korumak adına izin almak gerekiyor. 4–5 yerden imzalı kâğıt alıyoruz. Erzurum’da saraçlık bitmiş, Kars’ta ise can çekişmekteymiş.
SON OLARAK
Çocukluk ve gençlik yıllarımda saraçlar çarşısı cıvıl cıvıldı. Kasaba ve köylerden gelenler bütün saraciye ihtiyaçlarını burada giderir, tamiratlarını bu çarşıda yaptırırlardı. Birçok saraç işini bırakmış bir kısım saraçta başka işlere yönelmişler. Şimdi bu çarşılar ve esnaf sadece sokak başlarında, çok önceden çakılmış kırmızı zeminli, oldukça eskimiş, boyası dökülmüş levhalarda kaldılar.