O eski güzel ustalarını arayan meslek
Sap bir aletin, bir kabın elle kullanmaya yarayan bölümüdür. Sapı yapanlara “sap ustaları” denir. Kazma, kürek, çapa, keser, balta sapı bunlardan bazılarıdır.
Eskiden İstanbul’un, Küçükpazar semtinde adım başında rastlanırdı bu meslekle uğraşanlara. Ne yazık ki günümüzde benzer işlerle uğraşan esnafa rastlamak oldukça zorlaştı, hatta imkansızlaştı.
Bir yıl önce gördüğünüz ustayı ertesi sene bulamıyorsunuz. O gördüğünüz yaşlı ustalar ya mesleklerini terk etmişlerdir ya da dünyalarını.
İşin acı tarafı ise artık o ustaların yerini alacakların yetişmiyor olması. Kendileriyle beraber mesleklerini de ne yazık ki toplumumuzdan alıp gidiyorlar eski mesleklerin ustaları. Hem de fotoğraf karelerinde, tablolarda ve ansiklopedilerde yaşamak kaydıyla bir daha geri gelmemek üzere, gidiyorlar. Arkalarında birçok anılar bırakarak…
YAŞLI VE HASTA AĞAÇLAR
Bu yazımızda, sap çekmek, sap gibi, sapı silik, sapına kadar, bir baltaya sap olmak, sap yuvası gibi deyimlere de geçen sapın nasıl yapıldığına bakalım.
Kazma, bel, kürek, balta, keser, çekiç v.b. aletlerin sapları için önce ağaç seçimi yapılır. Bu ağaç seçimi, aletlerin boylarına ve kullanıldıkları amaca göre değişir.
Saplar eğer balta, kazma gibi fazla güç gerektiren işlerde kullanılacaksa bunlar için meşe, gürgen, kavlak (çınar), dut gibi sağlam keresteli ağaçlar seçilir.
Orman köylüleri devletin kendilerine tanıdığı hakları olan “madtah” denilen ağaç kesimi için orman bölge müdürlüğüne müracaat ederler. Bu kesim tamamen orman mühendislerinin tespit ettikleri ağaçlardandır ve yasaldır.
Orman mühendisleri tarafından yaşlı ve hastalanmış ağaçlar işaretlenir. Köylüler de ihtiyaçları kadar bu ağaçlardan gider keserler.
HER İŞİN AĞACI BAŞKA
Esnaflar bu ayrılan kerestelik ağaçları ihtiyaçlarına göre pazarlık ederek madtah yapan orman köylüsünden alırlar. Sap ustaları, sepetçiler ve küfeciler ve bambucular (sandalyeciler) kesilen ağaçları, kendi ihtiyaçlarına göre ayırırlar.
Sepet yapılacaksa sepetlik, sandalye yapılacaksa bambuluk, sap yapılacaksa saplık ağaçları teker teker seçerler.
Ağaçların geriye kalan kısımları ise odun olarak ayrılır. Köylü kendi ihtiyacı kadar odunu ayırdıktan sonra, geriye kalanları da yakacak olarak isteyenlere satar
Kamyonlara yüklenen bu ağaçlar imalat yapılan atölyelere getirilir. Nakliye yapan kişi ve kişiler kerestenin nakliyesi sırasında mutlaka “Ormaniye belgesi”ni yanlarında bulundurmak zorundadırlar.
Biz bir sapın baltaya, küreğe, kazmaya, kesere, çekice, balyoza ve daha nicelerine nasıl sap olduğunun hikayesine geçelim.
İNCE İŞTİR İSTİFLEME
Taşınan bu ağaç kütükleri açık arazide düzgün bir şekilde istiflenir. İstifleme işi çok önemlidir. Bunun için özel dizme şekli vardır. Önce bir sıra dizilir, sonra da ikinci sıra alttaki sıranın doksan derece tersine dizilir.
Bunları böyle dizmekle nemli olan dalların hem eğilmemesi sağlanır, hem de az yer kaplaması amaçlanır. Daha sonra bu dalların biçme işine geçilir. Tepsi testere denilen daire testereyle “boylamaları” yapılır.
Dallardan kürek sapı yapılacaksa ağaç dalları kürek sapı boyu kadar kesilirler. Bu kesme işinden artan kısımlar ise yine odun olarak ayrılırlar.
Daha sonra “ağartma işlemine” geçilir. Ağartma işleminde “büyük ıçkı” denilen bir alet kullanılır. Bu yapılan iş ise, ormandan doğal haliyle gelen eğri ve kabuklu dalların düzeltme işlemidir.
Dalların kabukları temizlendikten sonra yine istiflenerek nemli olan bu dallar yeniden kurumaya bırakılır.
Bir hafta, 10 gün kadar güneşte bekletilirler. Eğri kalmamaları için kurutmaları esnasında da bu keresteler yine özenle istiflenirler.
Kurutma işleminden sonra fırınlamaya geçilir. Bildiğimiz ekmekçi fırınlarına benzeyen fırınlarda önce odunlar yakılır. Yakılan odunun alevi geçinceye kadar beklenir. Kor haline gelen odunlar fırının bir tarafına fırın küreği ile çekilirler.
Fırının boş kalan diğer tarafına da kurumaya bırakılan istiflenmiş dallar dizilir. Fırının içerisindeki dallardan 5-10 dakika içerisinde buhar çıkmaya başlar. Buhar çıkışı kesilince ağaç dalları fırından çıkartılır. Fırınlama işlemi tamamlanmış demektir.
ZORDUR DOĞRULTMA İŞİ
Ahşaptan yapılma “baskı” denilen bir aletle doğrultma işlemine geçilir. Baskı denilen bu ilkel alet 2,5 metre boyunda 20cm.x15cm. ölçülerinde sağlam bir ağaç kalasından ibarettir. Ortasında ise çeşitli çaplarda delikleri vardır.
Bu delik çaplarının farklı olmasının nedeni ise doğrultma işlemi yapılan dalların çeşitli çaplarda olmalarındandır. Değişik çaplardaki dallar baskı makinesinin hangi deliğine uyuyorlarsa o deliğe sokulup dalların doğrultma işlemleri yapılır.
Doğrultma işlemi yapılırken dalın bir ucu baskının deliğine sokulur, diğer ucu ise doğrultma işlemini yapan kişinin koltuk altına sıkıştırılır ve sonrasında olanca güçle ve vücut ağırlığı verilerek bastırılır. Yapılan bu işlem gerçekten çok yorucu, zahmetli ve dayanıklılık isteyen bir iştir.
Daha sonra “ıçkılama” işlemine geçilir. Bu işlemde küçük ıçkı kullanılır.
Içkı: Kendine has biçimi olan ve demirciler tarafından yapılan yontucu bir alettir.
IÇKI DENEN ŞU ALET
Içkı, kamyonların çelik makaslarından demircilerin döverek şekillendirdiği ve tekrar su vererek sap ustaları için yaptıkları yontucu bir alettir.
Küfeci ve sepetçi ustaları da ıçkı aletini kullanırlar. Keskin olan tarafı yağ taşında bileylenir. Içkının kesen tarafı ustura gibi keskin olmalıdır. Her iki yanında ise ağaçtan yapılan el tutamak sapları vardır.
Içkı 40-50 cm boyunda 7-8 cm enindedir. Büyük ıçkı ve küçük ıçkı olmak üzere iki çeşidi bulunur.
Ağartma sırasında sapların bir tarafı özellikle büyük ıçkı ile inceltilir. Sapın bu inceltilen ucu kürek ya da benzeri aletin içine giren tarafıdır. Bu işlem daha sonra yapılmaz.
Içkılama işlemi, tezgah denilen bir kalasın üzerinde yapılır. Tezgah boyu 2 metre, eni ise 40cm kalınlığı ise 10 cm olan bir tahtadır. Bu kalasın üzerinde durduğu dört ayağı vardır.
Bu dört ayağın arkaya gelenleri kısa olup, ön ayakları ise uzundur. Ön ayağın yüksekliği 80 cm. kadardır. Tezgahın ön ayağına geçmeli 80cm’e 10cm.x 40cm. ölçülerinde bir tahta daha vardır. 45 derecelik bir açıyla yatay gövdenin ön tarafına sabitlenmiştir. Bu tahtanın üzerinde tıpkı baskı kalasında olduğu gibi 6-7 adet çeşitli çapta açılmış delikler bulunur.
BÜTÜN PARMAKLARI KULLLANIYORUZ
Içkılama yapılacak olan saplar çaplarına göre bu deliklere sokularak işlemleri yapılır. Ustalar ıçkılama işlemi sırasında ellerini kullandıkları gibi ayaklarının baş parmaklarını da ellerinin parmakları gibi kullanırlar.
Yalnız keser ve balyoz saplarının elle tutulan bölümü ağaç tornasında, diğer kısımları ise ıçkılama ile yapılır. Içkılama sap yapma işleminin son aşamasıdır.
Içkılamadan sonra saplar boylarına ve çeşitlerine göre demet haline getirilip bağlanırlar. Anadolu esnafına gönderilecek olanlar ambarlara gönderilir. Kendi işyerlerinde satılacak ise raflara dizilirler.
Kullanılan ağaç çeşidine gelince, ağırlıklı olarak fındık, kestane, kayın ağacından ise balta, kürek, kazma ve keser sapı yapılmaktadır.
Müşterinin isteğine göre kızılcıktan da sap yapılır. Ancak kızılcık ağacından yapılan saplar diğer ağaçlardan yapılan saplara göre 4-5 kat daha pahalı olduklarından müşteriye fiyatı daha önceden bildirilir. Çünkü kızılcık ağacından yapılan saplar ömür boyu çatlamadan kırılmadan kullanılırlar.
ÜÇ NESİLDİR SAPÇI AKYOL AİLESİ
İstanbul Küçükpazar’da Hacı Kadın Hamamı karşısında bulunan Hacı Kadın Bostanı Sokağına giriniz. Hemen sağ köşede 6-7 basamakla inilen 30-35 m2’lik bir dükkan çıkacaktır karşınıza. Yaşar Usta’lara ait bu dükkanda çeşitli el aletleri için yapılan ve satışa hazır sapları çokça bulabilirsiniz.
Burası sapçı Yaşar Usta’lara ait satış yeri. İmalat yerleri ise Karadeniz Mahallesi’ndeymiş.
Bu mesleği üç nesildir yaptıklarını anlatan Yaşar Akyol Usta bazı mesleklerin yöresel olduğunu söylüyor. Örnek olarak da Batı Karadeniz Bölgemizde yer alan Kastamonu ilimizi veriyor.
“Sepetçilik, sapçılık, sandıkçılık, küfecilik Cide ve yöresine özgü mesleklerdendir.” diyor. Sapçılık mesleğinin dededen kalma olduğunu sık sık vurgulayan Yaşar Usta’ya göre her isteyen sap ustası olamazmış. “Sıradan insanlar, ben sapçılık yapmak istiyorum dese de yapamaz” diyor. Bu mesleğin Kastamonu ve çevresine özgü bir meslek olduğunu bazı mesleklerin yöre ile bütünleştiğini belirtiyor ve devam ediyor: “Özellikle Beş Evler, Çatal Oluk, Ak Bayır köylerini sayabiliriz. Bu mesleği yapacak olanların ise mutlaka çıraklıktan girip çalışması ve ağaçları tanıması mesleğin inceliklerini öğrenmesi lazım. Bizim mesleğimiz biraz zahmetli ve emek isteyen bir iştir” diyor Yaşar Akyol. Ve ekliyor Yaşar Usta: “Bizim mesleğimiz dede mesleği, biz başka iş bilmeyiz” diyor. “Biz bu işe yaşadığımız sürece devam etmek zorundayız.”
Sapçılık mesleğinin Kastamonu ve yöresinde gelişmesi yoğun orman ve bitki örtüsüne bağlıdır. Küre Dağları ve civarındaki orman çeşitliliği orman köylüsüne ağaç işleme gibi bir mesleğin kapısını açmıştır.
Kastamonu’nun Devrek ilçesinde de bastonculuk mesleği gelişmiş ve bu ilçemiz bastonlarıyla anılır olmuştur. Kastamonu ilçe ve köylerinde yaşayanlar arasında küfecilik, sandıkçılık, mermercilik, kartonpiyercilik, dökümcülük, marangozluk mesleği çok yaygın mesleklerdendir.
MESLEKLERİ ÖLDÜKÇE…
Bu yöre insanlarının çiftçilik yapacak kadar geniş arazileri hayvancılık yapacak kadar da meraları yoktur. Ancak kendi ihtiyaçlarını karşılayacak kadar bahçe yaparlar. Orman köyleri ormanın verdiği ile yetinmek zorundadırlar.
El sanatlarının bir bir yok olmasıyla da, ormanın köylüye yaptığı katkı da yavaş yavaş ortadan kalkmıştır. Geçim derdine düşen orman köyleri çok göç vermektedir.
Yapılan iş para kazanamaz hale geldikçe, geçimini sağlayamayan sanatkarlar işi bırakmaya başlıyor. Bu nedenle hiç köylüsü olmayan köyler var yörede. O yüzden Kastamonu ’da pek çok orman köyü boşalmıştır.
Eskiden İstanbul haline gelen ahşap sebze sandıklarının hepsi bu yöre insanlarının elinden çıkardı. Şimdi tahta sebze sandıklarının yerini plastik sandıklar aldı. Bu mesleği yapıp geçimini sağlayan nice usta da işini bırakmak zorunda kalmıştır.
Yaşar Usta’ya yeniden kulak verelim.
– Bu duruma nasıl geldiniz, devam edecek misiniz?
– Bu mesleğin sonunu göreceğimden eminim. İmalattan çekilmedik ama üretimi azalttık. Eskiden inşaatlarda 30-40 amele çalışır ve hep birlikte kazma, kürek sallarlardı. Haliyle kırılanın, kaybolanın, dökülenin yerine yenileri alındığı için bizim işimizin de devamlılığı vardı. Şimdi ise inşaatlarda insanların yaptığını yani 30-40 amelenin işini bir makine yapıyor. Onların 40 günde yaptığını o makine bir günde yapıyor. Nasıl yarışırsınız böyle bir teknolojiyle?
BİR MAKİNE 40 AMELEYE EŞİT
Mesleğinin geleceği ile ilgili sözlerini şöyle tamamlıyor Yaşar Usta.
– Önceden her hafta 2-3 kamyon mal getirir, işler satardık. Şimdi ayda 1 kamyon mal getiriyor zor satıyoruz. Yetişen yeni nesil yok artık. Ben çocuklarımı bu mesleğe nasıl koyayım? Tünelin sonunu görüyorum. Bu mesleğe Hüseyin dedemle başlamışız. Babam ve amcalarımla sürdürdük ama çocuklarımız ile devam edemedik. Benimle de mesleğin sonuna geleceğiz
Rutubetli, loş, bodrum katlarında bir parça ekmek parasına çalışan mesleğine umutla bakamayan ama gelen misafirine yüreğini açan bu insanlara sağlık dileyip ayrılıyoruz.