<a href="http://xn--diyarbakrlolu-62b0yc visit this site.com/wp-content/uploads/KALAYCI-VE-OĞLU-MESLEK.jpg”>
Bakırı gümüş yapanların mesleği
Eskiden aşırı yaramazlık yapan çocukları ya kömürcüye ya da kalaycıya çırak koymakla korkuturdu babalar anneler. Çocuklar korkar mıydı bu tehditten? Kömürcülükten belki ama kalaycılığa konacağını düşünen çocuk için için sevinirdi belki de. Çünkü kıpkırmızı bakırı gümüş rengine çeviren sihirli bir meslekti kalaycılık. Türküsü bile vardı bu mesleğin:
“Bakır kaplar kalaylansın
Şu odada bir mum yansın
Uyuyan bahtım uyansın…”
Biri daha:
“Kalaycılar kalay yapar
Bakırları gümüş yapar
Ana, ana niye verdin beni kalaycıya
Kap kalaylamıyor, kalaylayamıyor…”
DÜNYADA VE BİZDE KALAY
Bu yazımızda toplumumuz tarafından nispeten daha çok tanınan bir mesleği, kalaycılığı daha yakından tanımaya çalışacağız. Bilimsel açıdan kalay periyodik cetvelde SN simgesi ile 50. sırada ve metaller sınıfında gösterilen bir elementtir. Eski çağlardan beri bilinen bu element gümüş beyazlığında olup dövülebilir bir maddedir. Bu sayede kolayca levha veya tel haline getirilebilir. Beyaz kalayın özgül ağırlığı 7.29 gr./cm3 tür ve 231 Cº’de erir. Bu özelliğinden dolayı, kurşun ile olan alaşımından lehim kaynağı olarak geniş bir kullanım alanına sahiptir. Kurşunun aksine zehirleyici de değildir.
Günümüzde Malezya, Bolivya, Tayland, Endonezya, Nijerya ve Çin gibi ülkeler dâhil olmak üzere 35 ülkede kalay madenciliği yapıldığı bilinmektedir. Ancak bilinen rezervlerin en az yarısı Güney Doğu Asya’da bulunmaktadır. Anadolu’da ise sözü edilen en eski kalay madeni ocağı Niğde Celaller Köyü yöresindedir. Tunceli, Kırklareli, Tekirdağ, İstanbul-Şile, Eskişehir, Bursa, Manisa, Kırşehir, Amasya, Uşak, Niğde, Sivas ve Aksaray yörelerinde de kalay madenlerinin olduğu bilinmektedir.
5 BİN YILLIK GEÇMİŞİ VAR
Kalayın yumuşak ve kolay şekil verilebilir bir maden oluşuna paralel olarak insanlık tarihinde M.Ö. 3000’li yıllara kadar uzanan bir geçmişi söz konusudur. Dahası, hava ile teması sonrasında kolay oksitlenmez.
Bu özellik, korozyondan korunması gereken eşyalarda kalaya çokça başvurulmasına neden olan en önemli özelliğidir. Gerçekten de kalayla kaplanan mutfak eşyalarında ve kaplarda kalay, koruyucu bir katman oluşturur. Bu katman metalleri korozyona karşı korur. Beyaz toz halinde elde edilen ve SnO2 simgesi ile gösterilen kalay, mermer ve süsleme taşlarını parlatmada, seramik malzemelerinin sarı, kahverengi veya pembe renklerde boyanmasında ve cam eşyaların matlaştırılmasında kullanılır. Ayrıca besin sanayinde konserve kutularının ve tenekelerinin imalatında önemli bir yer tuttuğu bilinmektedir. Kurşun ile birlikte oluşturduğu alaşımdan ise tenekecilerin ve günümüzde ise elektronik sanayinin en çok kullandığı “teneke kaynağı” dediğimiz lehim doğmuştur.
Yukarıda bahsettiğimiz özelliklerinin yanında asıl bizi ilgilendiren özelliği demir ve özellikle de bakır kaplarla olan beraberliğidir. Yani mutfaklarda kullandığımız bu kapların kalaylanması ve buna bağlı olarak da kalaycılık mesleğinin yüzyıllarca hayatımıza girmiş olmasıdır.
ZEHİRLENMELERİ ÖNLÜYOR
Bakır kapların mutfaklarımızda kullanılmaya başlaması kalayın bulunmasına son derece bağımlıdır. Gerçekten de bakır kaplar kalayla kaplanmadan tek başına mutfak eşyası olarak kullanıldıklarında çabuk oksitleniyor ve bakır zehirlenmeleri nedeniyle ölümlere neden olabiliyorlardı.
Kalayla ilgili bu önbilgilerden sonra bakır mutfak eşyalarının kalay ile nasıl kaplandıklarını anlatmaya geçebiliriz.
Kalaylanacak kabın önce örs ve çekiç yardımıyla bozuk kısımları tamir edilir. Ezik yerleri düzeltilir, kırıklar ise kaynak yapılır. Daha sonra bu kaplar kalaycı çırağı tarafından kum ve kömür parçaları ile temizlenir. Kalaycı çırağı kararan yerleri tekrar parlatıncaya kadar ayakları ile ovar. İşin bu kısmını genellikle çıraklar üstlenir. Duvarda çakılı olan tutamaklara elleri ile tutunan çırak, parlatacağı kabın üzerine ince kum ve kömür parçalarını ve bu parçaların üzerine de bir telis parçası koyar. Çırak çıplak ayakları ile telisin üzerinde kalçasını bir sağa bir sola kıvırarak telisi hareket ettirir. Sürekli yapılan bu hareket kabın temizlenmesine kadar devam eder. Bu davranış zımpara kağıdının olmadığı dönemlerde kapların bir nevi zımparalanarak temizlenmesine benzetilebilir.
Kalaycı çırağının bu hareketi, verdiği sözde durmayanları betimlemek için kullanılan “kalaycı çırağı gibi kıvırmak” deyimine de ilham kaynağı olmuştur. Çırağın görevi burada bitmez. Ocaktaki ateşin harlanması için körüğü çevirmesi de gerekir.
KÖY KÖY DOLAŞAN KALAYCILAR
Kalaycı körükleri de demirci körüklerine benzerler. Kalaycılıkta kullanılan körükler tek veya iki kollu olup, gövdesi deriden yapılanların yanı sıra, kol gücüyle döndürülen demir pervaneli bir hava üfleyici vantilatör örneği olan körükler de mevcuttur.
Bu şekilde temizlenen kap ocakta ısıtılır. Isınan kap üzerine kalayın tutması için toz nışadır (kimyasal bir madde) atılır. Yeterince ısınan ve üzerine nışadır sürülen kaba kalay biraz değdirilir. Kalay bu haliyle kabın üzerinde eriyik halde bulunur. Bu haldeki kalay bir pamuk yumağı ile kabın her tarafına dağıtılır. Bu işleme kalay yapılacak kabın tüm yüzeyi kaplanıncaya kadar devam edilir.
Yakın zamana kadar kalaycılık aynı zamanda seyyar olarak da icra edilen bir meslekti. Köy köy dolaşıp halkın bakır mutfak kaplarını yerinde kalay yaparlardı. Bulundukları yer önemli değildi. Yeter ki ocaklarını kuracakları açık bir yer bulsunlar, hemencecik orada ateşi yakar, kalaylama işini yaparlardı. Halk onların geleceği günü bilir, bakırı çıkmış kaplarını bekletirdi. Halen göçebe bir yaşam süren Yörüklerce de seyyar kalaycılık icra edilmektedir. Bu kimselere Anadolu’da Akdeniz Toroslar’ında ve diğer yüksek kesimlerde rastlayabiliriz.
NERDE O KALAYLI TASTAKİ SU TADI!
Kalayın bakırla birlikteliği, teknolojik gelişmelere bağlı olarak bazı meslekler gibi artık tükenme noktasındadır. Parlak zamanlarını bakırın mutfak eşyası olarak kullanılmasına borçlu olan kalaycılık, bakırın mutfaklarımızdan çekilmesiyle de sona yaklaşmıştır. Günümüzde çelik, alüminyum, emaye ve teflon mutfak eşyaları bu mesleğe olan ihtiyacı en aza indirmiştir. Ancak halen turistik amaca yönelik bakır eşya imalatı kaycılığın biraz da olsa devamına izin vermektedir.
Büyüklerimiz, bakır kaplarda pişen yemeklerin lezzetinin yeni çıkan kaplarla pişenlerden daha lezzetli olduğunu söylerler. Yaşayan eskiler kalaydan söz açılınca şu sözleri söylemekten kendilerini alamazlar. “Aaah ah! Nerde o kalaylı tastan içilen suların tadı?”
Pırıl pırıl kalaylanmış bakır kaplarda pişen yemeklere lezzet, suya gizemli bir tat veren kalaycılık mesleği de eskilerde mi kalacak dersiniz?
Kalaylı kazanda pişen yemeğin, kalaylı tastan içilen suyun tadını bir yana bırakalım da bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azalmış durumdaki kalaycıların tadı nasıl, ona bir bakalım.
Son kalaycılardan biriyle tanışıyoruz. Adı Veli. Soyadının yazılmasını istemiyor. Onu bize eski bakırcılar tavsiye etti. Verilen adrese gittiğimizde bir kalaycı dükkânı bulmayı umuyorduk. Karşımıza küçücük bir bakkal dükkanı çıkınca şaşırdık.
– Bakırcılar çarşısında öve öve göğe çıkarılan kalaycı Veli siz değil misiniz yoksa? Yanlış mı geldik? diye sorduğumuzda acı acı gülümseyerek cevap veriyor.
– Yanlış gelmediniz beyim. Kalaycı Veli benim.
– Kalaycı dükkânınız?.. O nerede?
– O yok artık. Kapattım. Artık kimse bakır kap kullanmıyor. Kullanmayınca da onları kalaylattırmaya gerek görmüyor. O yüzden dükkânı kapattım, kapatmama sebep olanlara ibret olsun diye de kapısına şöyle bir yazı yazıp astım:
“BU KALAYCI DÜKKÂNI,
SAHİBİ TARAFINDAN
İŞSİZLİKTEN KAPATILMIŞTIR.”
– Peki, tepkinizi dikkate alan oldu mu?
– Ne gezer. Fare dağa küsmüş de dağın haberi bile olmamış.
– Kalaycılığa ne zaman, neden, nasıl başladınız?
– Mesleğe çocukken başladım. Okulum yaz tatiline girmişti. Aylak aylak dolaşmaktansa bir işe girmeyi düşündüm. Dükkân dükkân dolaştım. Kısmet bu işteymiş. Usta beni çıraklığa kabul etti. O tarihten itibaren tam 40 yıl kalaycılık yaptım. Çıraklıktan kısa zamanda kalfalığa geçtim. Askere gittiğimde ustam bana harçlık gönderirdi. Döndüğümde ise dükkânını bana devretti. İyisiyle kötüsüyle 30 yıl kahrını çektim o kalaycı dükkânının. Ne yazık ki işler gide gide kötüleşti. Sonunda teslim oldum.
– İşe başladığında şehirde kaç kalaycı vardı?
– Çok… Belki otuz, belki kırk…
– Ya şimdi?
– Ara ki bulasın. Birkaç tane ya kalmıştır ya kalmamıştır.
– Senin gibi kalaycı çıraklığına duran çocuklar var mı hâlâ?
– Şimdiki çocukları öldürsen kalaycı olmazlar.
– Neden?
– Hem zor iş, hem kazancı az hem da geleceği karanlık.
– Günümüzde kimler bakır kap kalaylattırıyor?
– Turistik amaçla bakır işi yapan bakırcılar kalaylattırıyorlar.
– Bakır kaplar doğal renginde kırmızı kalsa daha alımlı olmaz mı?
– Olur ama oksitlenme o rengi yok eder kararır.
– Başka kimler kap kalaylattırıyor?
– Daha çok turistik lokantalar bakırlarını kalaylattırır. Bu lokantalar müşterilerine nostalji olsun diye yöresel yemekleri eski bakır sahanlarda servis yaptıklarından sık sık kalaylattırmak zorunda kalırlar.
– O zaman kalaycıların şikâyet etmesine gerek kalır mı?
– Kalır tabi. Bir şehirde kaç tane turistik lokanta var ki?
– Kalaylı bakır bir kapta pişirilen yemekle çelik veya başka bir kapta pişirilen yemek arasında nasıl bir fark vardır?
– Her şeyden önce, kalaylanmış bakır kaplar çok sağlıklıdır. Bu kaplarda pişen yemekler çok lezzetli olur. Zaten çelik kaplar çıktıktan sonra yemeklerin tadı-tuzu da kalmadı.
– Kalaycılıkta genel olarak hangi malzemeleri kullanıyordunuz?
– Malzememiz genel olarak, kalay, nişadır, pamuk ve ateşten oluşmaktadır. Tabi bazı temizlik ilaçlarımız da vardır; sac ruhu, tuz ruhu gibi… Bu arada, daha önceleri kömür ateşi harlanarak kullanılırdı, şimdi ise tüp kullanıyoruz.
– Peki, kalaylanmış bir kabı hemen kullanabiliyor muyuz, içerisinde zararlı herhangi bir kimyasal madde kalmaz mı?
– Hayır, temizce yıkandıktan sonra zararlı hiçbir madde kalmaz, kullanılabilir.
– Kalaylanmış bir kabın kullanım süresi ne kadardır?
– Kullanmaya bağlı. 9-10 ay ile bir sene arasında bir süre dayanır. Tabii, bu kap ateşte susuz bırakılırsa ya da yemeğin dibi tutarsa yanar. Ancak içerisinde sıvı olursa hiçbir şey olmaz.
– Kalaycılık mesleğinin bitmesini neye bağlıyorsunuz?
– Kalaycılık mesleğinin bitmesini, bakırcılığın da bitim noktasına gelmesine bağlıyorum. Bakırcılık ve kalaycılık birbirlerini tamamlayan iki meslektir. Eğer bakır olmasa kalaycılık da olmaz.
– İşe ilk başladığınız dönemlerde kaç kişi çalışırdı, sonra bu sayı kaça düştü?
– İşe başladığım ilk yıllarda her dükkanda 3-5 kişi çalışıyordu. Gide gide bu sayı azaldı. Usta ile bir tek körükçü kaldı. Şimdi ise elektrikle hava veren aygıtlar çıktı. Ustalar artık tek çalışıyor.
– Anne babalar da çocuklarını kalaycı yapmak istemiyor değil mi?
– Geleceği olmayan bir işe kim çocuğunu verir?
– Yani artık yeni bir kalaycı nesli olmayacak diyorsun…
– Olmayacak tabii ki…
Başını önüne eğiyor, derin düşüncelere dalıyor eski kalaycı. Belki de kalaycılığın şanlı günlerine götürmüştür anıları onu.
Veli ustanın yanından, suç işlemiş gibi sessizce uzaklaşıyoruz.