EDİRNEKARİ-EDİRNE İŞİ
Mehmet Ali Diyarbakırlıoğlu
Eski evlerin tavan ve kenarlıklarında, çeyiz sandıklarında, camilerde, rahlelerde, yüklüklerde, yazı çekmecelerinde,takı kutularında,pencere kepenklerinde,ayna kenarlarında görürdüm özenle yapılmış resim ve çiçek motiflerini.
Bu süsleme sanatının adının Edirnekari olduğunu bilmiyordum.Ta ki, İSMEK’in yayını olan “Elimizin Emeği Gözümüzün Nuru “ dergisini okuyana kadar.
Geçmişinin yüzyıllara dayandığı varsayılan bu mesleğin ülkemize Uzak Doğu Asya’dan büyük olasılıkla da Hindistan veya İran’dan geldiği sanılmaktadır. Osmanlı döneminde ilk uygulandığı ilimiz ise Edirne’dir. Gelişimini ve eşsiz örneklerini bu şehrimizde veren Edirnekari süsleme sanatı daha sonra İstanbul ,Bursa ,Tokat, Gaziantep, Diyarbakır başta olmak üzere Anadolu’ya yayılmıştır.
En güzel örnekleri
Edirnekari eşsiz örneklerini yeşerip geliştiği Edirne İlimizde vermiştir. Osmanlı döneminde Edirne’nin bir saray kenti olmasındaki rolü de yadsınamaz. Edirne Sarayı’nın 1875 yılındaki Rus işgali sırasında patlatılan cephanelikle birlikte yandığı ve Edirnekari işinin 425 yıllık en güzel örneklerinin de bu sarayla beraber kül olduğu tarihsel kayıtlarda belirtilmektedir.
Günümüzde bu sanatın örneklerini Mimar Sinan’ın ustalık eserlerinin başında gelen Edirne Selimiye Camiinde, Ulu Camiinde, Edirne Müzesinde, Tokat İlimizin Erbaa ilçesi Fidi (Akça) köyündeki Silahtar Ömer Paşa Camiinde, yine Tokat’ta yapımı 16.y.yıl’a dayanan Ali Paşa Camii şadırvanında, Tokat Merkez Mahmut Paşa Camii minberinde, Gaziantep ilimizin Bey, Tışlaki, Suyabatmaz , Çakmak,Şekeroğlu,Yaprak,Bostancı,Kozluca,Alaybey,Seferpaşa mahallelerindeki eski evlerinde, Topkapı Sarayındaki 3.Ahmet’in yemiş odasında ve Anadolu’muzun ulaşamadığımız nice yerlerinde gidip görebiliriz.
Kullanılan Motifler
Edirne Selimiye camiinin 12 mermer sütun üzerindeki müezzin mahfilinin ön cephesini (camilerde parmaklıkla ayrılmış yüksek yer) kırmızı zemin üzerine açık pembe ağırlıklı karanfil lale ve yaprak motifli ve koyu zeminli bordürler (kenarlık,çerçeve) oluşturmakta ve mahfilin işlemelerindeki altın varaklı motifler klasik dönem Edirnekari işinin en iyi örnekleri arasındadır. Mermer sütunlar ise biri birlerine ahşap kemerlerle bağlanmıştır. Mahfilin tavanı altın varak çıtalarla karelere ayrılmış, kırmızı zeminli bu karelerin ortalarında küçük çarkıfelek motifleri işlenmiştir. Bu küçük motiflerin oluşturduğu tavan zeminin ortasında turkuaz mavisi kare içine yerleştirilmiş kırmızı renkteki 24 dilimli büyük çarkıfelek bulunmaktadır.Bu çarkıfeleğin merkezi, altın varak olup dönüşü temsil eden çizimiyle bize sonsuzluğu anlatmaktadır.
Minberin(Camilerde hatibin çıkıp hutbe okuduğu merdivenli yüksekçe yer) oldukça dik biçimli yapılan kubbesinin üzeri koyu yeşil ve açık mavi zeminlerden oluşan biçimlere bölünmüş olup, bunların içleri de hatayi motiflerle bezenmiştir.
Bu serhat şehrimizde 1414 yılında yaptırılan Edirne Ulu camii diğer adıyla da Eski Camideki işlemeler de görülmeye değer. Sarı zemin üzerine mavi, açık mavi ve kırmızı renklerle yapılan çiçek süslemeleri caminin birçok yerinde göze çarpmaktadır. Hünkar mahfilinin tavanı ise cam yeşili çıtalar ve ortaları düz ateş kırmızıyla boyanmış dörtgen karelerle donanmıştır. Tavanı karelere ayırıp boyama XIII.y.yıl Selçuklu süsleme sanatının devamı olsa gerek. Mahfilin kenarı ise kırmızı ve sarı zemin üzerine beyaz, kahverengi, kobalt mavisi ve toprak sarısı renklerle boyalı stilize yaprak, lale ve çiçek desenli bordürle , mahfilin dış yüzeyi ise nefti yeşil, fildişi beyaz, kırmızı turuncu zeminli bordürlerle çevrelenmiştir. Mahfilin üçgen zemininde güneş ışıklarını anlatırcasına bir merkezden çıkan yeşil çubuklar dışa doğru dağılmaktadır. Bu çubukların arasında ise sanki zemin rengini oluşturuyor görüntüsünü veren ancak dikkatli bakıldığında domates rengindeki lale ve yaprak motifleri geometrik görünümüyle erken dönem modern resmin habercisi gibidirler.
Ulu Camideki süslemeler(1403-1414) erken dönem Edirnekari örnekleri olduğundan buradaki çiçek desenleri hatayi penç (beş yapraklı) stilinde işlenmişdir. Edirne Ulu Camii Edirnekari sanatının uygulandığı ilkler arasında olması bakımından da konusunda ayrı bir yere sahiptir.
Örneklere Orta Anadolu’nun vahası olan bir başka ilimiz Tokat’tan devam edelim. Erken dönem Edirnekari işine örnek olabilecek olan Erbaa İlçesi Fidi(akça) Köyü Silahtar Ömer Paşa Camiinden başlıyalım. Cephesi, Doğu ve Batı’ya bakan yanları ahşap olan bu caminin yapım yılı tam olarak bilinmemekle beraber 17.y.yılda tamirat görmüş. Ön tarafı ahşap kolonlarla kemerli revakla (üstü örtülü önü açık yer) çevrilidir.Camiinin içindeki ters tekne biçiminde olan tavanı dört ahşap sütün üzerine oturtulmuş ,tavanın zemini ateş kırmızısına boyanmış olup zemin sarı renkte 10 adet çıtalarla karelere bölünmüş,tavanın kenarları ise XIII y.yıl Selçuklu motiflerinden olan altıgenlerle çevrelenmiştir. Altıgenler kahverengi, sarı, turuncu ve mavi renklerle biri biriyle ahenkli kümeler oluşturmuştur. Minberi ve mihrabı da (camilerde kabe yönünü gösteren ve aynı zamanda imamlık edene ayrılmış oyuk yada girinti) yine Selçuklu motifleriyle bezenmiştir.Yine yapım yılı bilinmeyen diğer eski bir camii de Tokat Merkez Ulu Camisidir.Bu caminin ahşap tavan süslemeleri de Silahtar Ömer Paşa camisindeki bezemelere çok benzer. Tavanında altıgen Selçuklu motifleri kullanılmıştır. Tokat’ta Ali paşa camiinin şadırvanı, Mahmut Paşa camiinin minberindeki işlemeler Edirnekarinin güzel örnekleri arasında sayılırlar.
Birazda güneye inelim
Şimdi de Orta Anadolu’dan Güneye inelim. Doğup büyüdüğüm,çocukluk ve gençlik yıllarımın geçtiği Gaziantep de sayıları gittikçe azalan taş evlerin içlerinde hazinelerin saklı olacağını bilemezdim. Meğer duvarlar arkasında ne değerler saklıymış. Yıllar sonra da olsa Edirnekari ustalığının günümüze kadar ulaşan güzel örneklerini ,Gaziantep evlerinin tavanlarında ,tavan kenarlarında,dolap kapaklarında görmek beni hem hüzünlendirdi hemde mutlu etti. Hüzünlendirdi çünkü bu sanat adını baklavadan önce duyuramamıştı ve de ne yazık ki birçoğu kafeye dönüşmüştü. Mutlu etti çünkü yıllar sonra da olsa ortaya çıkarılmışlardı. Onları gün ışığına çıkarıp insanlığın ortak mirasına katanlara teşekkür ediyorum.
Gaziantep ilinin Şahin Bey ilçesinin Bey mahallesindeki bazı evler taş yapı olmalarına rağmen salon ve bazı odaları ahşap kaplamadır.Bu evlere halk arasında nacarlı ev denirdi.Genellikle de hali vakti yerinde olanların evleri nacarlı olurdu.
Edirnekari işi Saray nakkaşlığı ve Tezhipçiliğine dayalı süsleme tekniği olarak gelişmiş olmasına rağmen yer yer halk sanatına yaklaşan daha serbest uygulanmış örneklerini Gaziantep’te bulduk. Yukarıda bahsettiğimiz örneklerden farklı süslemeler var bu evlerde. Oval çerçeve içerisinde üst üste bindirilmiş evler, su kenarındaki evler, arkada stilize olmasına rağmen gerçeğine yakın selvi ağaçları, ön tarafta tepecikler resmedilmiş. Çiçekler bazen buket bazen de vazo içerisinde gösterilmiş. Beri tarafta vazo içerisinde yapraklar arasında kırmızı ve sarı güller çizilmiş. Bu motiflerde ışık gölge oyunlarına da rastlamaktayız. Halk resminden etkileşimin izlerini açıkça görür gibi oluyoruz. Gerçeğe çok yakın çizilen orman ve su kenarındaki geyikli manzara, çiçek toplayan çocuklar, ormandaki çoban, çoban ve sürü, balıkçılar, melek çocuk, kız kulesi tasvirli resimler bu düşünceye güzel örneklerdir. Kız kulesi resmini yapan ustanın da mutlaka İstanbul’dan Anadolu’ya gidenlerden birisi olduğunu düşündürüyor. Zira hayatında deniz ve kız kulesini görmemiş insanların bu resimleri yapması olanak dışıdır.
Barok ,Rokoko ve Uzak Doğu etkisinde
15.Yüzyıl çevre yorumlarına yer verilen çizim ve resimlerde 16.yüzyıldan itibaren Japon estamplarında (geleneksel Japon resmi) görülen bulut motifleri kullanılır olmuştur. Bu da bize gösteriyor ki bu sanatla uğraşan ustalar Uzak Doğu Sanatlarıyla da ilgilenmişlerdir.
Geleneksel Hatayi(çiçeklerin, dikine kesitinden çıkan çizgilerinin belli tarzda ortaya çıkan hali) motiflerinden sonra barok(17.ve 18.y.yılda ortaya çıkan bol kavisli gösterişli bezeme üslubu) , rokoko(18.y.yılda ortaya çıkan çok süslü sanat üslubu) ve ampir (Napolyon zamanında Fransa’da ortaya çıkan giyim üslubu) gibi akımların etkisi süslemelerde de yoğun olarak görülmüştür. 17.Yüzyıldan sonra motifler daha gerçekçidir. Stilize edilerek kullanılan çiçek, meyve ve hayvanlar bu yüzyıldan sonra yapılan resimlerde naturel(doğal) çizilmişler. Bu etkileşimden dolayıdır ki Türk süsleme sanatında “Şüküfe”(çiçek) tarzı adını alan bir natürmort anlayışıyla çiçek süslemesi oluşur. Bu tarzda gül, lale, hanımeli, nergis, karanfil gibi çiçekler eşyalara işlenirdi.
Çiçeklerden ve yapraklardan oluşan kompozisyonlar vazo içerisinde tasvir edilmiştir. 20.yüzyılda Edirnekari motifleri kullanılmaya devam eder ancak geleneksel sadeliği ve güzelliği kaybolmaktadır.
YAPIM TEKNİĞİ
Edirnekari, ahşap üzerine boya ile yapılan süsleme sanatı olmakla birlikte mukavva ve deri üzerine de altın varak kullanılarak yapılan bir süsleme sanatıdır.Bu süsleme sanatı ahşabın kakma ve oyma tekniği ile yapılmış haliyle de kullanılmıştır
Edirnekari işi için ceviz, dut, meşe, kestane, şimşir, ıhlamur, sedir,çam ve kayın tercih edilen ağaçlardır.Ahşap şeçimi deneyim ve ustalık ister. Sedir ağacı neme rutubete dayanıklı olmasının yanında diğer bir özelliği de kurtlanmamasıdır. Bundan dolayıdır ki tavan ve tavan kenarlarında, çeyiz sandıklarında, dolap ve pencere kapaklarında, ayna çerçevelerinde, kavukluklarda ve lambalıklarda sıkça kullanılmıştır.
Ahşabın boyamaya hazır hale gelmesi için öncelikle yüzeyinin temizlenmesi gerekir. Bunun için de iyi bir tesviye yapılır. Kalın zımparayla kabası alındıktan sonra da sıfır numara zımparayla perdahlanır. Zımparanın olmadığı durumlarda cam kırıklarının kenarı da iyi bir tesviye aracıdır.İyice perdahlanan zemine astar boya sürülür.
Ne yazık ki erken dönem Edirnekari ustalarının ahşaba hangi karışımdan oluşan astar boyası sürdüklerine dair elimizde tam olarak yazılı ve sözlü bir belge bulunmamaktadır. Edindiğimiz bilgilere göre kurslarda öğrenciler astar boya için beyaz akrilik boya kullanıyorlarmış. Akrilik boyanın 1935 den sonra piyasada kullanıldığı düşünülürse eski ustalar astar olarak hangi maddeleri kullanıyorlardı diye düşünmeden de edemiyorum.
Bu durum bana 16 y.yıl Flaman resim sanatının önde gelen ustalarından olan Peter Paul Rubens ustanın resimlerini hatırlatıyor.Resim teknolojisi hocamız anlatmıştı. Yeri gelmişken istedim ki ben de size anlatayım.Hocamız bize resimde malzeme seçiminin önemini anlatırken “Rubens’in 500 yıl önce yaptığı resimleri daha dün yapılmışlar gibi tazeliğini korumaktadır. Buna rağmen çağdaş resim sanatının temsilcilerinden ve önde gelenlerinden Pablo Picasso’nun birçok eseri kendisi hayattayken çatlamıştı” demişti. Burada önemli olan tuvale sürülen yağın, üstübecin cinsi ve oranları neydi, nasıldı bilemiyoruz. Ustasıyla mezara giden sırlardan biride bu olsa gerek.
Edirnekari ustaları da işlerinin püf noktasını kendilerine mi sakladılar. Dilerseniz konuyu dağıtmadan biz yine ahşabın boyama için hazırlanışına dönelim.Tokatta bir genç usta bize astar boyayı, üstübeç, yumurta akı ve rengi alınmış bezir yağı karışımı ile yaptığını söylemişti. Doğrusu bu karışım bana mantıklı geldi. Daha önce okuduğum bir yazıda ise astar boya karışımı için nişadır ve üstübeç karışımı yüzeye çekilir diyordu. Nişadır’ın Amonyum klorür olduğunu lehim ve kalaycılıkta kullanıldığını biliyoruz. Orta okul yılarımda Gaziantep’e Yugoslav bir şömine ustası gelmişti.bu ustayı bir yere dekor yaparken görmüş ve çalışırken onu izlemiştim. Üstübeç, bezir yağı(keten yağı), yumurta akı ve bira karışımı bir macun hazırlamıştı. Bu macun sürüldüğü yere yapışıyor ve lastik gibi uzuyordu. Bu macunla tavanlara sarkıtlar yapıyordu. Bu Yugoslav ustanın yaptıkları mağaralardaki sarkıtlar gibiydiler, yapıştığı yerden de düşmüyorlardı. Kuruduktan sonra da yaldız boya ile boyuyordu. O zamanlar için bu görüntüler çok değişik geliyordu herkese. Unutmuyorum, ben de okulumuzun resim atölyesinin tavanını aynı şekilde sarkıtlarla kaplamıştım. Buradaki düşüncem yumurta akının, bu tür boya yapımında iyi bir pigment olacağıdır. Nişadır ve üstübeç karışımı astar boyanın sonradan çatlayıp dökülme olasılığı yüksektir sanırım.Deyim yerinde ise semerini sırtından atan eşek gibi ahşaba istediği boya vurulmazsa ahşapta zamanı gelince uygunsuz boyayı üzerinden atıyor.Onun içindir ki iyi malzeme seçimi yaptıklarından eski ustaların eserleri yüzyıllardır duruyor ve durmaya da devam edecektir.
Biz yine Edirnekari süslemesi için ahşap malzemenin hazırlanışına dönelim.Ahşaba sürülen astar boya kuruduktan sonra zemin tekrar zımpara yapılarak pürüzsüz hale getirilir. Çizilen desen ve kompozisyon hangi zemin renginde olacaksa zemin o renge boyanır. Bitkisel veya madensel boyalar hazırlanır. Su bazlı boyalarla zemin boyanacaksa boyalar su ile inceltilir, fırçalarda su ile yıkanır.Yağlı boya hazırlanacaksa toprak boyalar renksiz ve ince keten yağı ile ezilerek hazırlanır ve neft yağı ile de inceltilir. Genellikle Edirnekari işinde açık mavi, yeşil, kahverengi, bej ve kirli sarı zemin boyası için tercih edilen renklerdir.
Motifler itina ile kalemle çizilir ve boyaması da fırçalarla yapılır. Boyalar da genellikle bitkiseller kullanılmıştır. Resim bittikten sonra da yüzeyi lake cila ile kaplamışlardır.Lake cila günümüzdeki vernikler gibi sürüldüğü yüzeyi dış etkenlerden korumaktadır.
Edirnekari işi yapan ustaların işleri dışında Edirne’de aherli(yumurta akı ve pişmiş pirinç tozu ile terbiye yapılan kağıt) ve mühreli(mühre:Aherli kağıtları parlatmada kullanılan büyük yuvarlak cam ) kağıtlardan oluşan çeşitli boy ve yaprak adedi olan defterlerin Edirneli ustalar tarafında yapılıp satıldığı bilinmektedir.
Birçoğumuzun adını ilk kez duyduğu bu sanatı yapan ne yazık ki kalmamıştır. Varlıklarını eski evlere konaklara ve saraylara, camilere ve şadırvanlara eser bırakarak sürdüren o ustaları rahmetle ve saygıyla anıyorum.
EDİRNEKARİ İŞİ YAPAN VAR MI?
Mehmet Ali Diyarbakırlıoğlu
Edirnekari mesleğini yapan var mı diye Edirne Kültür Müdürlüğüne gidiyoruz..Müdür Necmi Asan Bey bize iki öğretmenin bu konuda kurs verdiğini ancak bu hocaların tatilde olduklarını belirtti. Bizim kurs öğreticilerinden biri ile ısrarlı görüşme talebimiz üzerine Canan Gürcenan öğretmenin telefonunu verdi. Baba tarafından Selanikli olan Canan öğretmenle telefon görüşmemizden sonra Selimiye Camiinde buluşmak için anlaştık. Daha önce hiç görmemiştik, bu bakımdan biri birimizi nasıl tanıyacaktık. Camide buluştuk.Beni nasıl tanıdığını sordum. Çok kolay oldu dedi ve ekledi “Elinde profesyonel makine ile merakla dolaşan ve Edirnekari örneklerini çeken birisinin siz olacağınızı düşündüm ” dedi. Ve hemen anlatmaya başladı.
“Mahfilin zemininde yağ yeşili kullanılmış.Yapraklarının olduğu yerlerde altın varakla bezenmiş.Vermillion ( ateş kırmızısı) motifler altın varakla kontürlenmiş.
Daha sonra şuralarda ( mahfilin alın tarafında ) mavi olması gerekiyor, herhalde yenileme sırasında yanlış renk seçilmiş” diyor.
“İlk dönem Edirnekari olduğundan mahfilin tavanı da bezenmiş. Genel renk ağırlığı ultramarin (çok açık parlak mavi). Bazı yerler kobalt mavisi ile turkuaz mavisi karışık bezenmiş. Camii 1575 yıllarında yapılmış. 4-5 yıl gibi bir zaman da süslemelerinin yapımı sürse 1580 de camii bitirilmiş olmalı”.
Peki yer yer motifler silinmiş sebebi ne olabilir ?
“Maalesef insanlarımız ellerinin ulaşabildiği her şeye dokunuyorlar.Ellerinin teri boyaların silinmesine neden oluyor.Bakın görüyorsunuz işte, yüksek yerlerdeki süslemelerle aşağıdaki süslemeler arasında ne kadar fark var değil mi?. Güzelim süslemeler yer yer kaybolmuş”.
Mahfilin tavanı için neler söylersiniz ?
“Tavanın ortasında çarkıfelek var. Çarkıfelek motifinin Budizm ve Hindistan menşeili olduğu söyleniyor. Birçok yerde kullanılması, sonsuzluğu simgelemesi ve mistik çağrışım yapmasındandır. Ayrıca desenler de çinilerle uyumlu olması için mavi tonlarla yapılmış. Yine ilk dönem örneği olduğundan Hatayi Penç (Beş yapraklı Çiçek) tarzda nakşedilmişler. Bordürler de rumi tarzda desenler çizilmiş”.
Biraz da lak cilasından bahsedelim.
“Lak böceğinin salgıladığı bir tükürükten çeşitli işlemlerden sonra elde edilen madde cila olarak kullanılmaktadır. Lak böceği Hindistan gibi ülkelerde bulunmakta. Su bazlı boya kullandığımızda fırçalarımızı su ile , yağlı boyalarda ise inceltici ve fırça yıkamada terebantin kullanıyoruz.”
Verdiği bilgiler için genç öğretmenimiz Canan Öğretmene teşekkür ederek ayrılıyorum.
Kaynaklar: İSMEK”Elimizin emeği Gözümüzün Nuru”Semra çelik
Büyük Larousse
Nişanyan -Türkçe Etimolojik Sözlük
Ayıntap Evlerinde Saklı Sanatlar-Ali Atalar