Kil ve topraktan doğan güzellik
Topraktan yapılmış her türlü kaba çömlek denir. Çömlek genellikle çarkla yapılır. Bu el sanatı babadan oğla geçerek günümüze kadar gelmiştir.
Çark adı verilen ve ayakla döndürülen tezgah üzerindeki çamurun maharetle şekillendirilmesiyle istenilen çömlek yapılmış olur. İşlik denilen atölyelerde üretilen çömlekler önce güneşte, daha sonra da gölgede kurutulduktan sonra, saman ve talaşla yakılan fırınlarda 800 dereceden başlayıp 1200 derece sıcaklık arasında özenle pişirilir. Yemek kapları, su testileri, kışlık yiyecek saklamak için küpler, su küpleri bilinen çanak çömlek ürünleridir. Bu şekilde pişirilebilir kil ve toprak karışımından çömlek, testi, çanak, tabak vb. ürünlerin yapımına “çömlekçilik”, dolayısıyla bu işi yapan kişiye de çömlekçi denir.
Çömlekçilik bir zamanlar ülkemizdeki en revaçta olan sanatlardan biriydi. Daha çeyrek asır öncesine kadar mutfağında küpü, çömleği, testisi olmayan ev yoktu. Özellikle de su küpleri eskiden evlerimizin olmazsa olmazıydı. Evlerde bulunan küpler arasında su küpü, şarap küpü, yağ küpü, turşu, salça küpü, peynir küpü, vb sayabiliriz.
ÇÖMLEK ÇARKI NEDİR
Bir mile takılmış iki yatay tekerlek den meydana gelir.Alttaki tekerlek çömlekçinin düzenli bacak hareketi ile döndürülür.Aynı mile bağlı olan üst tekerlek de dönmüş olur.Böylece üst tekerleğin üzerindeki çömlek hamuru da döner.Bundan sonra bütün iş çömlekçi ustasının maharetli ellerine kalmıştır.
ÇÖMLEK YAPIMI
Çömlek nasıl yapılıyor? Sanırım önce bu konuda kısa da olsa bir bilgi vermek gerekir.
Pişirilecek olan karışımın çömleğe dönüşme safhasına gelmeden önce geçirdiği bir hazırlık dönemi vardır.Çömlek çamuru, ait olduğu yatağa göre silisli,killi, yumuşak,yağlı,sert veya gevşek olabilir.Çamur cinsi yapılacak kabın türünü de belirler.Çamur teknelerinde içine bazı organik maddeler ilave edilmiş hamur kıvamını bulması için belli bir süre bekletildikten sonra ustalar çıkrık adı verilen tezgahlarda hamuru şekillendirirler. Hamurun içine katılan organik karışım yandığı zaman çömleklerdeki gözenekli yapıyı oluşturur. Böylece eşya hem hafifler hem de sağlıklı bir hale gelir.
Çömlek hamurunda kullanılan kilin yağı da kum kullanmak suretiyle alınır. İlkel çömlekçilikte hazırlanan hamur elle ya da tokmakla yoğrulurdu. Günümüzde ise bu işlemler için makineler kullanılmaktadır.
Çömlek hamuruna üç şekilde biçim verilir. Birincisi, çömlek hamuru topağının oyularak el veya tokaçla istenilen biçimin verilmesidir. İkincisi ise “kalıplama” tekniğidir. Kalıplama tekniğinin uygulamasına en güzel ve en bilinen örnek kiremittir. Üçüncü teknik “çekme” tekniğidir. Bu teknikte şekil verilecek olan çömlek hamuru dönen bir çarkın üzerine yerleştirilerek el ve çeşitli aletler yardımıyla şekillendirilir.
FIRINLARDA PİŞİRİLEN ÇÖMLEKLER
Şekil verilen hamur kendi halinde güneşsiz ortamda kurumaya bırakılır. Kuruyan çömlekler fırınlara istiflenir, odun, talaş veya çalı çırpı yakılarak pişirilir. İlkel fırınlarda pişirme işlemi yüksek sıcaklıklarda yapılamadığından bu fırınlarda pişen malzemeler yeterince sert ve dayanıklı olamazlar. Bu fırınlarda sıcaklık ayarı da yapılamaz. Bu şekilde fırınlanmış çömlekler gözenekli ve mat olmalarının yanı sıra kolaylıkla çizilebilirler. Bu bağlamda “yumuşak çömlekçilik” en eski çömlekçilik türüdür ve kullanılan malzeme yüksek sıcaklıkta pişirilmeye dayanıksızdır.
Cilalı çömlekler ise hem ateşe dayanıklı hem de su geçirmezler.Bunun için kil, kireç, kurşun, çakmaktaşı, boraks, emaye tozu, reçine gibi maddeler karıştırılır, pişmiş bir çömleğin üzerine sulandırılmış karışım sürülür. Çömlek üzerine bir tabaka oluşturan bu sır kurumaya bırakılır.Tekrar fırınlandığında bu maddeler eriyerek ince cam gibi bir yüzey meydana getirir. Çamur teknelerinde suyla karıştırılarak bekletilen kırmızı toprak, bir süre sonra
ÇÖMLEKÇİLİKTE 7000 YIL
Arkeolojik çalışmalar çömlekçiliğin geçmişinin Anadolu’da M.Ö. 7000 yıllarına kadar uzandığını göstermektedir. Hititler’den beri çarkla çanak-çömlek yapıldığı biliniyor. Örneğin Çatalhöyük kazılarının alt katmanlarında dahi çeşitli çanak ve çömleğe rastlanmaktadır. Süslemeleri basit olmakla birlikte teknikleri dikkat çekici düzeydedir. Bodrum müzesinde sergilenen dünyanın en zengin amfora koleksiyonundaki çeşitlilik de toprak kap işçiliğinin ne kadar eski ve gelişmiş bir uğraş olduğuna kanıttır.
KÜP YAPIMI
Güneydoğu Anadolu yöremizde dar dipli, geniş karınlı, dar ağızlı ve iki kulplu, “küp” denilen çok amaçlı çömlek çeşidi yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu eşyalar genellikle siyah veya kırmızı renktedir. Turşu, yağ, sirke, pekmez, su, kavurma gibi yiyeceklerin saklanmasında ve taşınmasında kullanılırlar. Parlak ve perdahlı tek renk üretilen küpler Anadolu geleneğinin örneklerindendir. Anadolu’da yapılan çeşitli kazılarda ortaya çıkan kalıntılar bunun en iyi kanıtıdır.
TOPRAK KAPLARDAN MADENİ KAPLARA
Günümüzde çömlekçilik mesleği Kütahya, İzmir, Gaziantep, Diyarbakır, Erzurum, Nevşehir, illerimiz ve bu illere bağlı ilçelerde dar bir kapsamda dahi olsa devam etmektedir. Bununla birlikte hayatımıza giren çelik, emaye vb. malzemelerden yapılan tencere, saklama kabı gibi eşyalar doğal olarak toprak kaplara olan talebi düşürmüştür. Mesleğin günümüzde ürün verdiği eşya tiplerine örnek olarak çömlekler, çanaklar, dolma kapakları, ibrikler, güveçler, toprak tencere ve kâseler, su testileri, saksılar ve vazolar gösterilebilir. Bu ürünler kullanımlarına göre sırlı ya da sırsız yapılırlar ve üretildikleri yöreye göre farklı isimler alırlar.
Termosun ve buzdolabının yaygınlaşması testilerin de küplerin de pabucunu dama attı. Teknolojinin gelişmesine paralel olarak daha pratik, ekonomik ve teknolojik ürünlerin çoğalması, gerekse son zamanlarda ucuz Çin ürünlerinin piyasayı işgal etmesi, çömlekçilik mesleğini bitme noktasına getirmiştir.
Dilerseniz son çömlekçi ustalarından Ahmet Bostancı ile yaptığımız söyleşiyle yazımıza devam edelim
Şimdi, son demlerini yaşayan ve belki de önümüzdeki yıllarda tarih olacak çömlekçilik mesleğiyle ilgili olarak tanıdığım iki ustadan biri olan Sayın Ahmet Bostancı ile yaptığımız söyleşiyi aktarıyorum.
– Ahmet usta, bize çömlekçilikle ilgili geçmişinizi anlatır mısınız?
– Bizim ailenin çömlekçilik mesleğiyle ilgili geçmişi üç kuşak öncesine kadar gider.
– Yani, nerdeyse yüz yıl kadar öyle mi?
– Yüz yıl değilse bile yaklaşık 70-80 yılı bulur. Ailemizde çömlekçilik dedemle başlar. Onun zamanında mezarlığın altındaki mağaralarda çalışılırdı. Tabi dedemin bu işe başlamasında, o zamanlar çömleğe duyulan talep etkiliydi.
– O zamanki arz ve talep durumu nasılmış?
– Eskiden böyle cam veya plastik kaplar fazla kullanılmıyordu. İnsanlar salçasını, turşusunu, peynirini, zeytinini, hatta zahirelerini bu çömleklerde muhafaza etmek zorundaydı. Dolayısıyla o zamanlar çömlekçilik mesleği revaçtaydı. Sonraları plastik işi çıkınca mesleğimiz de yavaş yavaş demode olmaya başladı.
– Desenize çömlekçilik mesleği size gelmeden önce kaybolan meslekler arasına girmiş bulunuyordu.
– Öyle… Dedemin ve hatta babam zamanında bile çömlekçilik altın çağını yaşıyordu. Şimdilerde ise bu mesleği zar zor da olsa sürdürebilmek için vazo, saksı, dolma taşı, testi ve çeşitli süs eşyası yapmak zorunda kaldık.
– Peki, çömlekçilik bu yörede dedenden önce de var mıydı, yoksa dedenle mi başladı?
– Bildiğim kadarıyla dedemden önce bunu meslek olarak yapan yokmuş. Aslında bu meslek bize de Halep’ten gelme. İlk olarak Halep’ten gelen bir usta bu mesleği dedeme öğretmiş. Uzun süre Antep’te kalarak dedemle birlikte çalışmışlar. Dedem babama öğretmiş; bense hem dedemden hem de babamdan öğrendim.
– Siz kaç yıldır aktif olarak bu işi yapıyorsunuz?
– Küçüklüğümden beri, yani 1965-70’li yıllarda başladım. Hâlâ babamla birlikte çalışıyorum.
– Sanayi geliştikçe üretim biçimi de buna paralel olarak değişir. Sizde de bu yönde bir değişim oldu mu, yoksa hala eski yöntem ve koşullarla mı çalışıyorsunuz?
– Tabii ki çok değişti. En büyük değişim ise, mağaraların yok olmasıyla başladı. Bizim yöre mağara bakımından oldukça zengin bir yer. O güzelim mağaraları doldurarak garajlar, tamirhaneler yaptılar.
– Sizleri mağaralardan çıkardılar mı? Kim yapar bunu?
– Evet çıkardılar. Yerel yönetim, belediye…
– Çömlekçiliğin mağaralarla ne ilgisi var?
– Çömlek yapımı için rutubetli ortam gerekir. Mağaralar ise doğal olarak rutubetli yerlerdir. Çömlek nemli mağara koşullarının dışındaki bir yerde işlenemezdi. Başka yerlerde yapılan çömleklerde çatlamalar oluyordu. O yüzden biz çömlekçiler hep mağaralarda çalışırdık. “Küpçüler mağarası” adında mağaramız bile vardı.
– Peki ya şimdi?
– Şimdi ise atölyelerimiz var. Bu arada toprağımızı da değiştirmek zorunda kaldık. Eskiden yerli toprak kullanıyorduk ancak sonradan biz de atölye koşullarında işleyebileceğimiz toprağı aramaya koyulduk. Sonunda İslâhiye ve Maraş taraflarında başka killi topraklar bulduk.
– Böylece mağaradan çıkıp sanayiye karışmış oldunuz.
– Öyle oldu. Şimdi gördüğünüz gibi, içinde bulunduğumuz betonarme yapıda atölye koşullarında çalışıyoruz.
Mağaradan betonarme yapılara geçen çömlekçiler önemli sorunlar yaşamışlar. Ama onlar zaman içinde bu sorunları yenmeyi başarmış. Çömleğin nasıl yapıldığını öğreniyoruz Ahmet ustadan. Bu iş için özel bir kil türü kullanılıyormuş. İyi bir çömlek için her şeyden önce kilin çok temiz, katışıksız olması gerekiyormuş. İlk aşamada kile silis denilen inceltici madde katılıyor. Akşam ıslatılan karışım sabaha kadar mayalanıyor. Çömlek işçileri sabah işbaşı yaptıklarında yumuşamış olan bu karışımı karma makinelerine aktarıyor. Orada iyice karılan kil borularla silindire akıyor. Silindirden geçirme işi üç kez yineleniyor. Böylece içerisinde kalmış taş ve benzeri maddeler de yok oluyor.
Buradan vakumlama makinesine geçiliyor ve artık malzeme ustanın işleyebileceği duruma gelmiş oluyor. Usta bunu işleyerek çömlek veya diğer ürünler haline getiriyor.
Sözü yine Ahmet ustaya verelim:
– İşlenen çömleğin belli bir berkime tavı vardır. O süreden sonra yüzü temizlenir ve tekrar iskelede kurumaya bırakılır. İyice kuruyan çömlekleri ocakçılar fırına dizerler. Fırınlarımızda 800-850 C°’de 12 saat kadar pişirilir. Üzerindeki sır tabakası çok hassas olduğundan alevinin temiz olması lazım. Bu yüzden odun ateşinde pişiriyoruz. Ayrıca rutubetli ve serin ortamlarda yüzünde dökülme olmaması için iki sefer fırınlanır. Pişirme işlemi sona erince soğutulur ve boyamaya alınır. Önce yüzüne bir astar atılır. Astardan sonra boyanır. Boyama işleminden sonra verniklenir. Son olarak da nakışlanır. Her ustanın kendine özgü nakışları vardır.
– Çömlekçilikte üçüncü kuşak olduğunuzu söylüyorsun. Peki senden sonrası, yani dördüncü kuşak da olacak mı?
– Maalesef olmayacak. Artık kimse çömlek kullanmıyor. Onun yerine sağlıksız plastik kaplar kullanıyorlar. Eskiden 20-30 kişi çalışırdık. Şu an ancak 2-3 kişiye yetebilecek kadar işimiz var. O da süs eşyası, vazo, saksı vb. işler yapıyoruz. Bunu da son zamanlarda piyasayı işgal eden ucuz Çin malları baltalıyor. Üretimimiz nerdeyse durma noktasına geldi. Ben bundan iki yıl önce bir ürünü 75 TL’ye satarken, bugün aynı ürünü 50 TL’ye satmak zorunda kalıyoruz.
– Malı böyle ucuzlatınca yine da para kazanıyor musunuz?
– Ne gezer… Bütün bu çabaları dükkânlarımızı kapatmamak için gösteriyoruz. Bu baba mesleği ölmesin diye direniyoruz.
– Çömlekçiliğin yaşaması için devlet katkıda bulunmuyor mu?
– Güldürmeyin adamı. Hani ne derler, gölge etme başka ihsan istemem. Aslında devlet bizim çömlekçilik mesleğimiz gibi mesleklerin yaşaması için elini uzatsa çok yerinde bir iş yapmış olur.
– Yakın çevrede bu işi yapan kaç esnaf kaldı?
– İki esnaf kaldık. Biri kardeşim, öbürü de benim. Gördüğün gibi biz de uçurumun kıyısındayız. İkimiz de iş yerlerinizi her an kapatabiliriz.
Ahmet ustanın yanından üzgün ayrılıyoruz.
Dördüncü kuşağa ulaşamadan ömrünü dolduran çömlekçilik… Bu işi yapan ustalar, üzülmeyin… Yalnız değilsiniz. Sizinle birlikte kaybolan o kadar çok meslek var ki daha…