Makinenin yenemediği eşsiz bir el sanatı
Nakış genel anlamda kumaş üzerine pamuk, keten, ipek veya sim iplikler kullanılarak yapılan bir tür süsleme sanatıdır. “Antep işi”, süsleme sanatımızın Gaziantep ve çevresine özgü bir türüdür.
Antep işi’ni diğer nakış türlerinden ayıran özellikleri “ajur” ve “susma” adları verilen iki farklı teknikle işlenmesidir.
Beyaz işi nakışlar grubunda sayılan Antep işi Anadolu’nun pek çok yöresindeki genç kızların çeyiz sandığındaki en nadide parçalardan biridir.
Temelde genç kızların çeyizlerinde bulundurdukları Antep işi günümüzde Gaziantep il sınırlarını aşmış ve Gaziantep’ten hem Türkiye’ye hem de yurt dışına ismini duyuran önemli yöresel bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.
Antep işlerinin hangi dönemde başladığı kesin olarak bilinmemekle birlikte 1850’lerde ilk olarak Gaziantep’in köylerinde erkeklerin başlarına giydikleri terliklerin motiflerinin, şehirde daha ince kumaşlara işlendiğini söyleyebiliriz.
“ANTEP İŞİ OLMAYANA LAHMACUN YOK”
Gaziantep yöresinde ev hanımları tarafından yapıldığı için bu adla adlandırılmıştır. Kız evi tarafından yapılması zorunlu sayılan Antep işini istenirse oğlan evi de yapabilir. Örneğin, çeyizlerde “Antep işi elişileri olmayana lahmacun yok” diye şakalar yapılır.
Antep işi genellikle mahalle aralarında komşulardan usta-çırak usulü ile öğrenilir. Bununla birlikte günümüzde kız meslek liselerinde Antep işi bölümleri mevcuttur. Antep işinin uygulandığı yerler elbise, buluz süslemeleri, kitap kabı, pano, abajur, çanta, eşarp ve dekorasyon amaçlı örtülerdir.
Türk işleme sanatının karakteristik yapısını çok çeşitli yönleriyle yansıtan Antep işi, Bursa keteni, Rize bezi, Panama keteni, birman, çuval, saten v.b. kumaşlar üzerine “susma” ve “ajur” adları verilen iki farklı nakış tekniğiyle işlenir. Susma işlemeyi, ajur ise iplikleri keserek çekmeyi ifade eder.
Antep işi nakışlarda yün, orlon, ipek, rafya gibi iplikler kullanılır. İşlenecek kumaşın her iki tarafının ipliklerinin aynı kalınlıkta olması gerekir; aksi halde kumaş iplikleri boy ipliğinin kalınlığına göre ayarlanır. Antep işi yapılırken birman, telgar, tafta, demor ve ipekli kumaşlar kullanılır.
Bu kumaşlar içinde birman tipi kumaş daha çok tercih edilir. Bunun nedeni birman ile yapılan Antep işinin diğer kumaş türleri ile yapılan işlere göre daha narin ve güzel görünmesinin yanı sıra daha kullanışlı olmasıdır.
KÜÇÜCÜK BİR İĞNENİN UCUNDAN…
Renk tercihinde krem renginin öncelikli olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Başlıca Antep işi desen çeşitleri şunlardır: 1) Kartallı dal, 2) Karanfilli dalı, 3) Yastı göbek, 4) Yıldızlı, 5) Bebekli, 6) Aşıklı köşe, 7) Kokan gül, 8) Filiksiye, 9) Motif, 10) Marullu dal. Bu on farklı desen türünün içinde en çok tercih edilen desen çeşitleri “Yastı göbek” ve “Karanfilli dal”dır.
Antep işi yapımında genellikle ipek iplik tercih edilir. “İpek iş ipliği” veya “Antep işi ipliği” olarak da adlandırılan bu malzeme oldukça ince bir ip çeşididir.
En çok krem rengi kumaş kullanıldığı için buna uygun olarak krem rengi iplik tercih edilmektedir. Antep işinin kendine has, çok ince ve küçük bir iğnesi vardır.
Antep işinde en çok kullanılan kumaş tipi Birman oldukça narin bir kumaş çeşidi olduğu için bu iğneye başvurulur. Antep işi yapımında ilk aşama işlenecek bez parçalarının arzu edilen ölçülerde kesilmesidir.
Daha sonra tel çekme işlemine geçilir. Tel çekme, iğne ile kumaşın üzerinde işlenecek olan desenin yerinin belirlenmesidir. Sonraki aşamada nakışın işlenmesine başlanır. Tel çekme sırasında kumaşın üzerine eklenen teller makasla kesilir ve kumaş tellerden temizlenir.
İplikle alt zemin hazırlanır ve desenin işlenmesine başlanır. Antep işi yapıldıktan sonra ütülenerek kullanılır. Yıkanırken elde, ılık suda ve sabunla yıkanması gerekir; çamaşır makinesinde kesinlikle yıkanmamalıdır. Antep işi nakışlarının başlıca türleri şunlardır:
1) Kartopu, 2) Fil işi, 3) Cemeliyan, 4) Badem, 5) İpek işi (kenarlarında ipek süslemeler bulunur), 6) Tek dikiş (yalnızca kumaşın kenarlarına işlenen Antep işi), 7) Ciğer deldi, 8) Ajur.
MAKİNE, EL İŞİNİ YENEMEDİ
El üretimi Antep işlerinin yanı sıra makinelerde imal edilen Antep işi işlemelere de rastlamak mümkündür. Telgar kumaşı üzerine makine işi yapılabilmesine rağmen en çok tercih edilen şekli elde yapılan Antep işidir.
Buradan hareketle Antep işi nakışların “gergef” veya “kasnak” adı verilen iki farklı yardımcı alet üzerinde işlendiğini söyleyebiliriz. Gergef, işlenecek kumaşı gergin tutmaya yarayan dikdörtgen biçiminde ahşap bir çerçeveden ibarettir. İki ana parçadan oluşur.
Gergefin yerden yüksekliğini iki tarafındaki ayaklar sağlar. Bundan başka bacakları bir arada tutmaya yarayan ve “kılıç” adı verilen çubuk gövdenin bir arada durmasına yarar. Kılıcın üzerinde boylu boyunca delikler bulunur ve bu deliklere çivi takılmak suretiyle gergefin mesafesi ayarlanır.
Gergef büyük boyuttaki nakışların birden fazla kişi tarafından işlenmesine olanak sağlar. Örneğin yatak takımları, oda takımları, namaz dolakları ve çeşitli örtüler gergefte işlenir. Kasnak ise iç içe geçen iki ahşap çemberden oluşur. Bu çemberler külekçi dükkanlarından alınır.
Gergef gibi kasnak da işlenecek kumaşın gergin durmasını sağlar. Temel farkı ise taşınmasının kolay oluşundan ötürü herhangi bir yerde çalışma imkanı vermesidir. Komşusuna oturmaya giden biri yanında kasnağını da alarak orada hem sohbet eder hem de işini işlerdi. Yatak üstlerini, vitrinleri ve çeşitli mobilyaları süsleyen mendiller ya da işlemeler yapmak için kasnak daha uygundur.
İĞNE İLE KUYU KAZMAK
Antep işi oldukça fazla emek isteyen ve zahmetli bir iştir. Örnek vermek gerekirse bir yatak odası takımı 2 adet kırlent örtüsü, 2 adet yastık örtüsü, 2 adet karyola eteği ve 1 adet karyola örtüsünden oluşur.
Bu parçalardan ibaret bir yatak odası takımının yapılması ortalama 1 yıl sürmektedir ve yaklaşık 5.000 TL civarında bir fiyatla satılmaktadır. Diğer Antep işi oda takımları ise yaklaşık 16-18 parçadan oluşur.
Bunlar; mendiller, 2 adet sehpa örtüsü, 1 adet masa örtüsü, 1 adet orta masa örtüsü, 1 adet tuvalet aynası örtüsü ve komidin örtülerinden oluşur.
Antep işi bölgemizin en eski ve en çok ilgi gören el sanatlarından biridir. Öyle ki eskiden Gaziantep’te her evde ve her genç kızın çeyizinde mutlaka Antep işi nakışların bulunması evin olmazsa olmaz kurallarından biriydi.
Bununla birlikte Antep işinin daha önceki sayılarda ele alınan diğer el sanatları ve meslekler kadar yıpranmış olmadığını söyleyebiliriz. Hanehalkı ölçeğindeki bireysel üretim faaliyetlerinden elde edilen gelirlerin eskiye göre daha az olduğu ve nakış işlemenin daha az cazip hale geldiği gerçeği ise madalyonun öbür yüzüdür.
Dilerseniz yazımıza arkadaşım Fevzi Günenç’den dinlediğim yaşanmış bir öyküyle devam edelim;
Yaşı biraz geçmiş bir komşu kızı vardı. Adı Zahide. Zahide ablanın gözleri zayıftı. Nakışı işlerken o kadar eğilirdi ki, nerdeyse gergefin içine girecek olurdu. Buna karşın arkadaşlarından geri kalmaz, o da çeyizine ha bire nakışlar işlerdi.
Kaç kez tanık olmuştum. Arkadaşları uyarırdı onu:
– Bacım gözlerine yazık. Bunlar gözlerinden değerli mi? Yarın Allah etmesin kör olursan, işlediğin bu nakışları göremezsin bile.”
Dinlemezdi onları. İnatla sürdürürdü nakış işlemeyi Zahide abla.
-Göremezsem görmeyeyim derdi. Zaten ben bunları kendim göreyim diye işlemiyorum ki…
Bir gün annesiyle tartışmalarına tanık olmuştum. Annesi gergefteki işlemeyi söküyordu. Zahide gözlerinden sicim gibi yaşlar akıtarak yalvarıyordu.
– Sökme gergefimi, n’olur ana. Söz, bu son. Bir daha işlemeyeceğim. Onu dinlemiyordu annesi.
– Yeter be! diye bağırıyordu. -Gözlerin kör olacak.
Zahide abla hıçkırıyordu.
– Oldu zaten. Nakışımı bırak!
Çılgına dönmüştü anne.
– Ne? Oldu mu?
Sakindi gerçeği açıklarken Zahide abla.
– Oldu ya… Ne zamandan beri göremiyorum.
– Göremiyorsun da nasıl işliyorsun bunları kız?
– Parmaklarım görüyor ya…
Zahide ablanın son nakışlarını kör gözle işlediği anlaşılmıştı. Herkes buna şaşıp kalmıştı. Günlerce mahallede, kentte dilden dile dolaşmıştı bu olay.
Babası Zahide ablayı doktora götürdü. O zamanlar kentte bir tanecik göz doktoru vardı. Dayıahmet Ağa Okulunun bitişiğindeki konak, hem evi hem muayenehanesiydi doktorun. Sami Gözonar’dı adı.
Doktor Sami Bey, genç kızın gözlerini uzun uzun muayene ettikten sonra kararını vermişti.
“Bir daha görmez bu gözler. Fena harcanmış.”
Kanadı kırık kuşlar gibi dönmüşlerdi eve. Issız ıssız ağlayarak…Onu tanıyanlar tanımayanlar da ağlamıştı Zahide ablanın gözleri için. Çocuktum ama ben de ağlamıştım.