AHŞAP OYMACILIĞI
Mehmet Ali Diyarbakırlıoğlu
Atalarımız önce ısınma, daha sonra barınma, avlanma ve pişirme işlerinde kullandığı ahşabı nihayetinde, ulaşımda ve mutfak araç gereçlerinde, günlük yaşamlarında da sıkça kullanmaya başlamışlardır. Böylece, marangozluk, ağaç tornacılığı, müzik aletleri yapımcılığı gibi meslekler ortaya çıkmış, bunlar da ahşabın kullanıldığı yere göre süslenmesi de ağaç oyma sanatının doğmasına vesile olmuştur.
Cami ve medreselerde ahşap oymacılığının özgün örnekleri, Anadolu Selçukluları ve beylikler döneminden bugüne bozulmadan gelebilmiştir.
Ahşap işçiliğinin bilinen en eski tekniği kündekâri tekniğidir ve bu teknik XII. yüzyılda Mısır, Halep ve Anadolu’da çok kullanılmıştır. Özellikle Anadolu Selçuklu döneminde bu tekniğin örneklerini minber ve kapı kanatlarında görmekteyiz. Osmanlı döneminde ise, Selçukluların kullandığı oyma ve kündekâri tekniği yanında sedef, bağa, fildişi ve hatta altın, gümüş gibi yardımcı maddelerin kakılmasıyla daha zengin, daha değişik bir ağaç işçiliği ortaya konmuştur.
Osmanlı ağaç işçiliğinin en büyük özelliği, oyma tekniğinin yanında geçme tekniğinin de kullanılmış olmasıdır. Kapılar, pencereler ve dolap kapakları geçme; rahle, çekmece, Kur’an muhafazaları ise kakma olarak yapılmaya başlanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu zamanında en yüksek seviyesine ulaşmış olan oymacılık sanatında Rumi ve Hatai denilen çiçek ve hayvanların stilize edilmesinden meydana gelen tezyin motifleri de sıkça kullanılmıştır. XVIII.yüzyılda, Türk Sanatının hemen hemen her dalında dikkat çeken Barok ve Rokoko etkileri, ağaç işlerinde de kendini göstermiştir.
GÜZEL ÖRNEKLER
Selçuklular ve Osmanlı döneminde dış ve iç mekan süslemelerinde mimarinin vazgeçilmezleri arasına girmiş olan ahşap malzemenin en güzel örneklerini cami ve türbelerin mihrap ve minberlerinde, cami ve medreselerdeki rahlelerde, kapı, pencere ve dolap kapaklarında, evlerdeki çekmece, sandık süslemelerinde, tavan göbeklerinde görmek mümkündür.
Konya Alaeddin Camii, Divriği Ulu Camii, Aksaray Ulu Camii, XIII.yüzyıl Selçuklu eserlerinden Ankara Alaeddin ve Aslanhane (Ahi Şerafeddin ) Camii, Konya Sahip Ata Camiindeki ahşap işçilikleri masif ağaç üzerine çeşitli ahşap oyma tekniklerinin bir arada kullanıldığı eşsiz eserlerdir.
Ahlatlı Usta Hacı Mengüberti tarafından 1155 yılında yapılmış Konya Alaeddin Camii minberindeki kündekâri tekniğinde yapılan ahşap işçiliği oldukça göz kamaştırıcıdır. Edirne Beyazıt Külliyesi Camiinin Rumi, Hatai kıvrık dallar ve çiçekli yazılarla süslü kapı, pencere ve dolap kapakları XV. yüzyıl Osmanlı ahşap işçiliğinin zengin örnekleri arasında yer alır. Yine İstanbul’da Mihrimah Sultan, Süleymaniye ve Şehzade Camiinin vaaz kürsüsü, ahşap kapı kanatları eşsiz güzelliktedirler.
Afyonkarahisar Ulu Camii sütun başlıkları mermer işçiliği zarafetinde olup, eğri kesim kündekâri (ağaç üzerine oyma işi) ve kakma teknikleri kullanılmıştır. Beyşehir’deki Eşrefoğlu Camii, ağaç oyma işleriyle Anadolu Selçuklu mimarisinin en güzel örnekleri arasında sayılır. Edirne Selimiye Camii müezzin mahfili tamamen ahşap oyma işiyle yapılmıştır.
Tokat ilimizin Erbaa İlçesi Fidi Köyü’ndeki XVIII. Yüzyıl yapımı Silahtar Ömer Paşa Camiinin ahşap tavanında, XIII. yüzyıl Selçuklu motifleri uygulanmıştır. Ağaç oyma sanatına verdiğimiz bu kadar güzel örneklerden sonra dilerseniz ağaç oyma işi nedir, nasıl yapılıyor bir göz atalım.
OYMA NEDİR
Ahşaba veya başka nesneye keskin sivri uçlu bir araçla, ondan parçalar kopararak şekil verme ve süsleme işine ‘oyma’, bu işi yapan kişilere de ‘oymacı ustası’ denmektedir. Cansız bedenlere şekiller verip şaheserler bırakan oymacı ustaları en çok ceviz, çam ve gül ağacını tercih etmişlerdir. Kiraz, kestane ağacının çok emek istediğini, meşe, ceviz ağacının işlemesinin daha kolay, çam ağacının işlemesinin de çok rahat olduğunu söylerler. Fakat maun, ceviz, abanoz ağacı gibi ağaçlardan yapılan işlerin ise yıllar geçse de bozulmadan kalacağını bu işin ustaları iyi bilirler.
OYMA TEKNİĞİ
Kaybolan ve kaybolmaya yüz tutmuş mesleklerin izini sürerken yolum Anadolu’muzun gelişen İli Tokat’a düştü. Mehmet ustayı bir rastlantı sonucu, Tokat’ın meşhur Taş Hanındaki atölyesinde tanıdım. Görünce şaşırdım, karşımda yıllarını mesleğine adamış, ak sakallı, ak saçlı pir ihtiyar birini beklerken, genç bir usta bulmuştum. Bu gencecik insan, geleneksel el sanatlarımızdan olan ahşap oymacılığını yaşatmak için zorlu bir yola girmişti..
Mehmet Ustanın dükkânında Osmanlı dönemi ahşap oymacılığından güzel bir örnek olan tavan göbeği çalışması vardı. Daire şeklinde bütün olarak oyulup yapılmıştı. Eskiden evlerin tavanlarında sıkça rastlanırmış ve usta onu ahşap tavanlı bir ev için yapmış.
Tavan göbeğini ahşap işçiliğinin önemli tekniklerinden biri olan oyma tekniği ile yapmıştı. Bize nasıl yapıldığını anlatmasını istedik.
“Daha önce yapılmış eserlerden çıkardığım çizimleri kağıda hazırlarım. Her oymacı ustasının kullandığı malzeme farklı olabilir. Ben çam ağacını tercih ederim. Nedeni dokusunun çok güzel olmasındandır. Diğer ağaçlarda bu dokuyu bulamıyorum. Yapacağım iş küçük ise, tek parça ağaçtan yaparım. Yapacağım iş büyük çaplı bir işse, parça ağaçları birleştirerek yapıyorum. Birleştirmeden önce ahşapların aynı kalınlıkta eşitlenmesi için iyi bir tesviye gerekir. Yapıştırma işinde eskilerin kullandığı mercimek tutkalı bulmak hayli zorlaştı. Günümüzde de hiç bırakmayan, iyi yapıştıran tutkallar var ama mercimek tutkalın yerini tutmuyor. Her ne kadar tek parça ağaç iyi gibi görünse de ağacın çalışmasını göz önüne alırsak çok parçalı malzemeyi tercih ederim. Ağaçları yan yana getirip tutkallarım ve işkence yardımıyla da yapıştırırım. Kuruduğundan ve de yapıştığından emin olunca işkenceleri söküp tekrar zımpara yapılması gerekiyorsa zımparasını yaparım. Daha sonra çalışma kâğıtlarına çizdiğim deseni ahşaba geçiriyorum. Motifler geometrik ya da bitki örnekleri olabilir. Motiflerin birçoğu, daha önceden hazır karton şablonlar haline getirilmiştir. Şablonun altına kopya kâğıdını koyduktan sonra şeklin üzerinden kalemle geçerim. Böylece şablondaki şekil ahşabın üzerine geçirilmiş olur. Eğer yapacağım desen bombeli ve kavisli ise ahşaba iskarpela ve keserle bu kavisi veririm. Sonra keskin ağızlı bıçaklarla boşaltma işlemi yapılır. Motiflerin etrafı boşaltılıp kendisi ortaya çıkarılır. Bu işlerden sonra oyma işlemine geçerim. Oyma işini de iskarpela ve tokmakla yaparım. İçlerine çizgiler ya da göbek ortaları yapılır. Yaprakların ortalarına damar çizgileri saplarına da balık sırtı şekli verilir. Bazen motiflerin dışında kalan düz alana da efektler uygulanır. Oluklu ve düz iskarpelalarımız vardır. Gerekli olduğu yere göre 4,6,10,16 mm. ölçülerinde iskarpelalar daima elimizin altındadır. İskarpelaların dışında geometrik desenlerin yapımında köşker ve saraçların kullandığı falçatayı da çokça kullanırız.”
OYMA İŞİ BİTTİKTEN SONRA
Oyma işi bitti, bu malzeme daha sonra ne gibi işlemlerden geçiyor?
“Önce düzeltmeleri, rötuşlarını, zımparasını yaparım. Zımpara oyma işinden daha çok uğraştıran bir iştir. Zımpara yaparken de desene ayrı özellikler verebilirsiniz. Kıvrımları güzelleştirirsiniz. Eskiden zımpara kâğıtları yokken, perdahlamada zeytinyağı, çeşitli kesici ağızlı bıçaklar, aşındırıcı taşlar veya tozlar, deniz kabukları, cam kırıkları ponza taşı gibi aşındırıcı ne varsa kullanmışlardır diye düşünüyorum. Dikkat ederseniz eski eserlerde çok fazla zımpara izi değil ama bıçak izi görürsünüz.
Sonrasında ağacı beklemeye alırız. Ağacın sonuç itibariyle derisinden girdik karnını yardık, yani karnı hava aldı, dinlenip kendine gelmesi gerek. İki hafta kadar bekletiriz. Daha sonra eskitme yapılacaksa doğal toz boyalarla eski görünüm verilir. Eskitme işinde ceviz boyası kullanıyoruz. Boyandıktan sonra da birkaç gün kuruması lazım”
Peki, eskiden mobilyacıların kullandığı ve mavi ispirto karışımı gomalak cila vardı. Onu kullanıyor musunuz?
“İyi bir noktaya değindiniz. Ben gomalak kullanıyorum. Fakat her şeyin naylon olduğu bir devirdeyiz, gomalağın da piyasada naylon karışımı olanı var”
Peki sahtesini nasıl anlıyorsunuz?
“Artık o benim el alışkanlığım. Ben ayırt ederim ama vatandaşın işi zor. Yapılan işi kök boya ile boyadıktan sonra, az miktarda zeytinyağı sürüyorum. Zeytinyağı fazla olursa güvelenme riskini arttırır. Son olarak da gomalak, ispirto karışımı ile parlatılır. Gomalağı düzgün yüzeylere bez top ile, girintili yerlere de fırça ile sürüyoruz. Bu karışımı aynı zamanda ahşabı dış etkenlere karşı koruyucu olarak kullanmaktayız. Kuruyunca vitrine ya da duvara asıyoruz.”
ÇAM AĞACINI TERCİH EDERİM
Ceviz, gürgen, kavak, abanoz, söğüt ve çam oymacılıkta kullanılan ağaç çeşitleridir. Sağlam oluşu, rengi ve damarsız oluşu nedeniyle de ustaların en çok kullandığı ağaç ceviz ağacıdır. Gövdesindeki çeşitli doku ve desenler cevizi çokça kullanılır yapmıştır. Ustamız oyma işinde bu ağaçlardan çamı tercih ediyor. Çam ağacını çok sevdiğini söylüyor.
“Yüzyıllardır Tokat ve civarında eski evler çam ağacından yapılırmış. Oymaları da çamdan olurmuş. Ben de bu geleneksel oyma sanatımızı hem malzeme hem motif olarak devam ettirmek için çam kullanıyorum. Çam ağacı yöremizde çok bulunur. Çalışmalarımı çam ağacı dışında ceviz, gürgen, kestane gibi farklı ağaçları kullanarak da yapabilirim. Ancak, çam damarlı ağaç oluşundan oyma işinde zorluk çıkartır. Gül dikensiz olur mu? Çamın damarlarının görüntüsüne aşığım, onu bu özelliği için seçtiğimi söylemiştim, zannedildiği gibi oyması kolay olduğu için değil. Doktorların hastalarına çam havası tavsiye ettiği gibi… Çam ağacını insan olarak görüyorum ve ona saygı duyuyorum ve çok seviyorum. İnsanların huyuna göre davrandığınızda çok iyi anlaşırsınız. Çamın da damarına göre hareket ederseniz size problem çıkarmaz.” ,
ESKİ USTALARIN MESLEK SIRRI
Diğer meslek yazılarımızda bazı ustaların meslek sırlarını kalfalarına öğretmediklerini, mesleğin püf noktalarının da onlarla birlikte yok olup gittiğini yazmıştık. Mehmet usta eskilerin bu meslekte ahşabı nasıl hazırladıklarını anlatıyor.
“Eski eserler yüzlerce yıl dayanmışlar, daha da dayanacak gibi duruyorlar. Demek ki eski ustalar bu işlerin püf noktalarını iyi biliyorlarmış. Eskilerden öğrendiğime göre bu yörede ağaçların dayanıklı olmasının sebebi Yeşilırmak ve çevresinde kesilen tomrukların ırmağa bırakılmasıymış. Kilometrelerce uzaktan suyun içinde sürüklenerek gelirlermiş. Ağaçlar bu arada da bir miktar öz suyunu bırakırmış. Böylece büyük havuzlarda bekletilen ağaçların içindeki canlılığın yüzde yüze yakını ölürmüş. Daha sonra sudan çıkartılıp tomruk halinde bu ağaçları birkaç yıl bekletirlermiş. Bu tomruklar biçildikten sonra da yine bekletilirmiş. Bu kadar yolculuktan ve işlemden geçen ağacın içinde hayat kalır mı? Günümüze kadar gelen bu güzelim eserlere baktığımızda hiçbir kurtlanma görmediğimize göre kullanılan bu yönteme başarılı diyebiliriz. Günümüzde bu sürecin işlemesi olanaksız. Artık fırınlama tekniği kullanılıyor. Kurtlanma olayı ağacın içindeki canlılıktır. Ağacın fırınlanması ile bu canlılık gideriliyor.
Çam reçineli bir ağaçtır, fırınlamaya gelmez çatlama yapar, reçinesini akıtır. Çam ağacı dahil bütün ağaçlar kurtlanır. Çam diğerlerine göre daha fazla risklidir. Fakat ağaç zamanında kesilip iyi kurutulursa, öz suyu alınırsa koruması da yapılırsa o ağaç bir daha kurtlanmaz. Kurtlanmayla çok fazla karşılaşıyoruz. Bunun sebebi, uygun zamanda kesilmeyen ve işlendikten sonrada bakımı yapılmayan ağaçlardır. Benden alınan bir oyma işi eşyayı, ahşap bir evde kötü ortamda güvelenmiş bir ağacın yanına koyarsanız o da etkilenir. Günümüz evlerinin ortamında kolay kolay bir ahşap malzeme kurtlanmaz”
NEDEN AHŞAP İŞÇİLİĞİ
Mehmet Usta’ya bu mesleği sevdiren neydi, neden başka güncel bir meslek değil de ahşap oymacılığını tercih ettiğini soruyorum
“Bizim eski eşya alıp sattığımız bir dükkânımız vardı. Sattığımız bu eşyalardan bazıları hasarlı kırık dökük olurdu. Satmak için tamir etmek gerekirdi. Onların tamir işini ben yapardım. Bir zaman sonra baktım bayağı güzel işler çıkarıyorum. Babam da torna-tesviye ustasıydı. Onun yanında da çıraklık yapmıştım. Babam da eskiye çok meraklıydı. Ben de kendi kendime sorup durmaya başladım. Eskileri yapan neden yenisini yapmasın dedim. Tabi bunun öncesi bendeki merak duygusu. Daha doğrusu bu işe merakla başladım. Daha sonra da kendimi geliştirerek bugünlere geldim”
Mesleğinizde oldukça usta durumdasınız ki Tokat’ ta oymacı ustası olarak sizi gösterdiler. Ağaç oymacılığı üzerine isim olmuşsunuz. Mesleğiniz tamamen emeğe dayalı. Bu işten para kazanabiliyor musunuz?
“Açık konuşmak gerekirse verilen emeğin karşılığını alamıyoruz, bu bir gerçek. Ama bir şekilde para kazanmamız da lazım. Bunun için de imalatta insanların evlerinde gündelik işlerinde kullanabileceği eşyalar yapmaya yöneldim. Orta sehpası, yemek ve çalışma masası, ayna çerçevesi, raf ve kitaplık, değerli takı kutuları, lambalık gibi. Mesela şu lambalığı orijinalinden bakarak yaptım. Parasal olarak herkesin kolayca sahip olabileceği şeyler. Bunun yanında meraklısı için ata yadigârı sanat eserlerini de yaşatmaya çalışıyorum. İkisi bir arada zor ama böyle çalışmaya mecburum. Bu sirkülasyon için gerekli”
YEREL YÖNETİMİN DESTEĞİ VARMI
Ata yadigârı bu mesleği yaşatmaya çabalıyorum dediniz. Peki yaşamanız için çalışmalarınızda yerel yönetimlerin desteği oluyor mu?
“Şimdi şöyle, fuarlar olursa haber veriliyor. Zaten bu işte teksiniz başka yapan da yok diye moral motivasyonu yapıyorlar. Devlet politikası olarak bu ata yadigârı el sanatlarına fazla bir şey yapılmıyor. Ancak festival ve fuarlarda bize stant veriyorlar. Oralarda çalışmalarımızı sergileme ve satma fırsatı yakalıyoruz. Fuarlarda da bir husus benim dikkatimi çekmiştir. Yiyecek, içecek stantları bizim gibi çalışanlardan daha çok iş yapıyor. Fuarı gezenler bizlerin işlerine bakar, takdir eder ancak daha çok oralarda yiyip, içerler. Bizim sattığımız, masrafımızı karşılamaz. Bu iş Avrupa’da olsa el üstünde tutulur diye düşünüyorum. Yabancı hayranı değilim ama onlardan örnek vermek zorunda kalmak üzücü geliyor bana. İşte görüyorsunuz küçük bir dükkânımız var. Statümüz diğer esnaflarla aynı. Vergimiz, kiramız, bağ kurumuz hepsini onlarla aynı oranda ödüyoruz. Benim Eskişehir’de lületaşından turistik eşya yapan arkadaşlarım var. Onlara çok az bir para karşılığı dükkânlar vermişler, o da sırf adet yerini bulsun diye. Yerel yönetim onlara böyle bir kolaylık sağlamış.
El sanatı yapan ve geçimini bu yolla karşılayan çoğu arkadaşlarımızın sosyal güvenliği yok. Yarına güvenle bakamıyorlar. İstenen primi yatıramıyorlar, kazançları buna müsait değil. Kimse alınmasın, ben özgür irademle üretim yapan bir ustayım. Çok değil ama bir şeyler kazanıyorum işte.
AMAN BU İŞİ BIRAKMAYIN,SANATIMIZ ÖLMESİN
Beklentilerimiz var mı?
“Var tabii. Olmaz olur mu? Mesela dışarıdan büyüklerimizin konukları geliyor. Bakırcı, oymacı, yazmacı v.s. ustaları ziyaret ettiriyorlar. Biz iş yaparken onlara seyrettiriyorlar. Gelen konuklar bizlere tiyatro izler gibi bakıyorlar. Herkesin görmesinden rahatsızlık duymuyoruz ama misafirlerine bu övündükleri ustaların bin bir emek ve göz nuru dökerek ürettiklerinden alıp hediye etseler hem biz hem ülkemiz kazanmaz mı? Satın almasalar da hiç olmazsa kiralarımızdan indirim yapılabilir.
Konuklar bize ‘Aman bu işi bırakmayın, sanatımız ölmesin,’ diyorlar. Tamam, ölmesin. Ben yaptığım işin ölmesini ister miyim ama devlet olarak da bizi koruyun, kollayın. Bizi yabancılara gösterirken gururlanıyorsunuz ama yaşamamız için de parmağınızı oynatmıyorsunuz. Diğer tüccarlarla benim Bağ kur primim niye aynı olsun. Hatta ben onlardan daha fazla ödüyorum. Çünkü bizim mesleğin riski varmış. Elimi kesebilir, devlete fazladan yük olabilirmişim. Kimseden hibe istemiyoruz. Gölge etmesinler yeter ki diyoruz. Bunu sadece ben söylemiyorum. Benim gibi el sanatları ile uğraşan, yaşatmaya çalışan herkes dile getiriyor”
Sanatınıza ilgi duyup çırak olmak isteyen çıkıyor mu?
“Yaptığım işten sonsuz mutluluk alıyorum. Ahşap malzeme ile çalışırken dünya ile ilişiğim kesiliyor sanki. Ama kimse gelip de ben çırak olmak istiyorum demiyor”
BEN SEVDİĞİM İŞİ YAPIYORUM
Oymacılık sanatı için, “giderek yok oluyor” denebilir mi?
“Elbette… Eskiden çok rağbet gören oyma sandıklar, kapılar, dolap kapakları, rahleler, kavukluklar ve bunları yapan ustalar, parmakla sayılacak kadar azaldılar. Benim gibi bu mesleğe aşık olanlar, ömürlerinin yettiği ölçüde eskilerin yerini doldurmaya, yokluklarını hissettirmemeye çalışacaklardır. Genellikle hepimiz dekoratif amaçlı üretim yapmaktayız. Ayna kenarları, resim çerçeveleri, sandık, lambalık, rahle, tavla, satranç takımları alın teriyle ürettiğimiz işlerden bazılarıdır. Ben bu işi sevdiğim için yapıyorum, Herkes sevdiği işi yapmalı, o zaman ortaya güzel şeyler çıkar” diyerek sözlerine son veriyor Mehmet usta.
GÜNÜMÜZDE OYMACILIK
Bilgisayar destekli pantograf makineleri, ustaların günlerce uğraşıp ortaya koyduklarını kısa bir zaman içerisinde yapmakta. Kıl testere ile bin bir zahmetle kesip çıkardıkları motifleri lazerli makineler kusursuz bir şekilde kesiyor. Teknolojinin acımasız çarkları diğer meslekleri nasıl dişlileri arasında ufalayıp yok ettiyse oymacılığın son ustalarını da ne yazık ki aynı kader bekliyor.
Kaynakça: resimkalemi.com Watch All Girls Weekend (2016) Full Movie Online Streaming Online and Download
Klasik Türk Sanatları vakfı
Büyük Larousse
Mado Lıfe Temmuz 2010.