ABA DOKUMACILIĞI
Mehmet Ali Diyarbakırlıoğlu
Aba altından değnek göstermek, vur abalıya, abayı atmak, abayı yakmak gibi pek çok deyimlere de konu olan aba; deve, keçi, koyun, öküz, at yününden dokunan kaba ve kalın bir kumaştır. Bu kumaşı dokuyan ustaya da abacı ustası denmekle birlikte kilim, kutnu, alaca, aba, kuşak, şal ve benzer dokuma işinde çalışanlara halk arasında çulhacı dendiğini de ekleyelim.
Sözlüklerde abla ve anne anlamında da kullanılmaktadır. Amcamın hanımı’na aba diye hitap ederdim. O da bana kızarak, yenge dememi isterdi. Rahmetli yengem kendince aba sözünü kaba bulurdu herhalde.
ABACILAR CADDESİ
Osmanlı toplumunda bir zamanlar yoksulluk göstergesi sayıldığı, daha çok tarikat mensupları, halk tabakası ve medrese öğrencilerince giyildiği halde, 17. yüzyılda Sultan IV. Murat’ın , zarif giyimiyle tanınan Abaza Mehmet Paşa’nın aba cepkenini beğenip kendine de bir tane yaptırması ile, abanın kullanımının oldukça yaygınlaştığı kaynaklarda belirtilmekte dir.
Evliya Çelebi de seyahatnamesinde Kapalı Çarşının ünlü esnafları arasında abacıların olduğundan ve İstanbul’da 300 dükkanda usta ve çırak düzeyinde 700 kadar aba dokumacısının çalıştığından bahseder. 19.yüzyılda İstanbul’un aba dokumacılarının Zindankuyu ile Odunkapısı arasına yerleştikleri bilinmektedir. Abacılar caddesi de adını bu dokumacı esnafından almıştır. Dokunan kumaş cinsine göre Osmanlı döneminde dokumacı loncaları bulunmaktaymış.
ABA DOKUMACILIĞI
Aba, kilim tezgahlarına benzer tezgahlarda dokunur. Aba ve kilim tezgahı aynı, ama dokuma şekli farklıdır. Aba dokumasının çözgüsü (direzin), kilim çözgüsüne nazaran çok gergin olmalıdır. Öyle ki, kücüleri açan ayak tahtalarına basıldığında çözgü zor açılır. Atkıyı ise dokumaya sıkıştırmak için tezgahın tarağını oldukça sert çekmek gerekir. Bu bakımdan abayı dokuyanlar güçlü kişiler olmalıdır. Çözgünün ipliği kilim ipliğinden sağlam ve daha serttir. Atkısı ise saf yündendir. İnce bükülmüş ve kök boyalarla boyanmıştır. Sarı, beyaz, kırmızı, yeşil, mavi, kahverengi ve tonları ipliğin renklerinden bazılarıdır. Motifler, atkılar ve çözgüler kilim dokumasından tamamen farklıdır.
Aba hangi stilde dokunacaksa on santim kadar deneme dokuması yapılır. Bu dokuma desensiz olup düz bir dokumadır. Çözgünün tam randımana gelmesi için bu deneme dokuması şarttır. Sonra ağırlık dediğimiz başlık dokunur. Daha sonra da abanın esas dokumasına geçilir.
Aba için bir sipariş alınmamışsa usta kendi bildiği motiflerden dokumaya başlar. Hangi desen, hangi renk halk arasında çok tutuyorsa onlardan fazla dokunur.
IŞIK GEÇİRMEZ
Kilimi güneşe tutarsanız dokuma aralarından güneş ışıklarını yıldız gibi görebilirsiniz. Aynı
şekilde abayı tutup bakarsanız hiçbir şekilde ışığı göremezsiniz. Nedeni ise çok sık ve sert dokunmuş olmasındandır. Aba giyildiğinde vücuda yapışmaz. Gövde dokumasından ayrı dokunan kolları gövdeye sonradan sağlam pamuk ipliği ile dikilir. Düğmeleri ve kemeri
yoktur. Yakası da yoktur. Fazla uzun değildir. Etek boyuna kol uzunluğu yetişmez. Uzun boylular için özel olarak dokunur. Standart bir boyu yoktur. Aba kumaşından, en çok kısa kollu düğmesiz, kemersiz, renkli ve desenli bir giysi olan cepken’in dışında, şalvar, mest, terlik, salta, cüppe, dizlik ve tozluk da dikilmiştir.
ABA ÇEŞİTLERİ
Desenine, boyuna ve yöreye göre abanın çeşitleri vardır;
1- Humus abası (Boz aba)
2- Yerli aba; Kırmızı, lacivert ve siyah aba
3- Sırmalı aba ; tahtalı, sandıklı, zincirli, kandilli ve kurbağalı aba
4- Kıl aba
5- Maraş abası
6- Urfa abası
7- Kıron abası
8- Çuha aba
9- Uzun ve kısa boy aba bilinen çeşitleridir.
Anadolu’muzun çeşitli yörelerinde dokunan abalar o yörenin adını almıştır. Aydın, Balıkesir, Ankara, Kahramanmaraş abaları örneğinde olduğu gibi. Aydın abasının kolları açık, Balıkesir abası uzun olup kalınca ve softandır (Sof : Yün ve tiftik ipliğinden dokunmuş, yıkanıp fırınlanmış, sertçe ince yünlü kumaş olup Ankara sofu, Bağdat sofu gibi isimleri vardır.), Maraş abasının ise boyu kısa ve sırma nakışlıdır.
Gaziantep yöresinde abanın, beyaz renkte çizgili dokumalı kısa boy olanlarını taşçılar giyerdi. Taşçı ustalarının meslekleri gereği giysileri dayanıklı olmalıydı. Özellikle buna benzer ağır işte çalışanlar giysilerinin üzerine kısa boy aba giyer ve belinden de bir kuşakla bağlarlardı.
ABA GÜREŞİ
Türklerde aba güreşi en eski güreş türlerindendir. Orta Asya da karakucak, şalvar, kuşak ve aba güreşlerinin yapıldığı kaynaklarda belirtilmektedir. Yakın zamana kadar Antakya ve Gaziantep yörelerinde aba güreşleri yapılmaktaydı. Bu bölgelerimizde yapılan güreş dünya da giysi ile yapılan ilk güreş türüdür. Aba güreşinin yapıldığı alana çukur adı verilir. Bu yerler harman yeri, çim alanı veya toprak zemin olabilir. Önce güreşçilerin tartıları yapılır sonra da kategoriler belirlenirdi.
Abasını giyen güreşçinin beline kuşağını rakibi bağlardı. Çok sıkı bağlaması gerekirdi. Devamlı olarak birkaç çift güreşçi aynı anda güreşirlerdi. Davul zurna eşliğinde yapılan elemelerden sonra da tekrar eşleşirlerdi. Güreş iki devrede yapılırdı. Berabere kalınırsa üçüncü devreye gidilirdi. Yenilen güreşçi, yenen güreşçinin elini öper, o da rakibini alnından öperdi. Ayrıca yenilen güreşçi rakibini omzuna ve sırtına alarak güreş alanının dışına kadar
taşırdı.
KÜLAHSIZ ABA OLMAZ
Küçük yaşta dokumacı yanına çırak olarak giren daha sonra kilim ve aba dokuma ustası olan İlyas usta işlediği kilimlerdeki nakışları kendisi tasarlarmış. Aba dokumacılığının ise
kilimcilikle aynı şey olmadığını söylüyor. Kilim ile aba dokuma arasındaki germe, çözgü ve atkı işlemi tamamen başkadır diyor.
Siz aba giydiniz mi, o dönemi yaşadınız mı diye sordum İlyas ustaya “Abayı giysi olarak kullanma döneminin ben sonuna rastladım. Babam ve ağabeylerimin giydiği abayı ben de giydim. Yetişkinlerin giydiği abaların koltuk altlarında püskülleri vardı. Çocukların abalarının göğsünde de püskül vardı, ama püskülleri tek taraftaydı. Abaların cepleri yoktu, çok sıkı dokunurdu. Aba giyenlerin başlarında mutlaka abanın desenlerine benzer desenlerde birde külahı olurdu. Külahsız aba giymek olmazdı. Biri birini tamamlayan giysilerdi bunlar. Üst tabakadan olan kişilerin abalarındaki desenlerde çoğu kez sırma kullanılırdı. Durumu biraz iyi olanlar kırmızı aba, diğerleri de siyah aba giyerdi. Çocukların abaları çoğunlukla kırmızı ve bej renklerde desenli olurdu. Aba ile birlikte giyilen şalvarda değişik olurdu. Şalvar, gabardine benzer bir tür kumaştan dikilirdi. Zamanla aba fakir halkın giysisi haline geldi.”
Aba güreşlerini anlatır mısınız nasıl yapılırdı?
“Gaziantep yöresinin aba güreşinden söz etmek istiyorum. Köy yaşamının eğlencelerinden biri de o yöreye göre oynanan oyunlarıdır. Bu oyunlardan biri de aşırtmalı aba güreşidir. Gaziantep’te iki rakip taraf olan pekmezciler (tahçiler) ve dereciler (fıstıkçılar) arasında aşırtmalı aba güreşleri yapılırdı.
Genelde bu güreşler hasat mevsimi ve düğünlere denk getirilir. Katılımcılar için tüm çevreye haberler salınır. Gelen misafirler davul zurna sesleri arasında güreşin yapılacağı yerde toplanır.
Güreşecek olan pehlivanlar abalarını giyer meydana çıkar. Bunların giydiği abalar biraz uzuncadır. Abaları açılmasın diye de bellerinden bir kuşakla sıkıca bağlanırdı. Bu kuşak sadece güreşlerde kullanılırdı. Benim bildiğim aba güreşi bağda adı verilen oyunla yapılan aşırtmalı bir güreştir.Yeni neslin bu tür sporlara artık ilgisi kalmadı. Yirmi tane köy ismi sayalım hiçbirinde bir pehlivan ismine rastlayamazsınız. Ama eskiden güreş tutmak için pehlivanlar sırada bekleşirdi ve onlara toplum büyük saygı duyar, severdi. Şimdi güreş karın doyurmuyor tabi. Yerel yönetimlerinde pek ilgisi var denilemez.” Sözün ve abacılığın bittiği yerdi son cümleleri İlyas ustamın.
ÜNİVERSİTEDE 85 LİK ABA USTASI
Meslek ve ona bağlı yapılan sporda bitmişti. Sanayinin gelişmesi diğer el sanatlarında olduğu gibi abacılık mesleğini de ortadan kaldırmıştı. Ancak bazı İllerimizde Halk Eğitim merkezlerinde açılan kurslarla yaşatılmaya çalışılmaktadır. Bitlis’in Mutki İlçesi Halk Eğitim merkezinde olduğu gibi. Gaziantep Üniversitesi ‘GÜGEMER’ Gaziantep El Sanatlarını Koruma ve Geliştirme Merkezi adı altında bir proje başlatmış ve uyguluyor. Zengin kültüre sahip Gaziantep ve yöresinin kaybolmaya yüz tutmuş el sanatlarını canlandırmak, bu sanatları yeni nesillere tanıtarak aktarmak ve sanatkarlarına sahip çıkmak GÜGEMER’in kuruluş amacını oluşturmakta. Kurslar ve seminerler halka, üniversite personeline ve öğrencilere ücretsiz olarak verilmekte. Sedefkarlık, Kutnuculuk, Kilimcilik, Abacılık ve Yemenicilik bu mesleklerden bazıları. GÜGEMER’de usta öğretici olarak yer alan abacı 85 yaşındaki Duran Künç bu mesleğin yaşayan son ustalarındandır.
Duran Künç ustayla bizi Prof. Dr. Mehmet Özaslan hocamız buluşturdu. Hastalığı nedeniyle izinliymiş. Bizim için hasta yatağından kalkıp gelmişti hiç yüksünmeden. Evden aceleyle çıktığından takma dişlerini de unutmuştu ustamız. Dişleri olmadığından dolayı
konuştukları pek anlaşılmıyordu. Zor anlaştık desem abartmış olmam.
1925 yılında Gaziantep’in Arap mahallesinde doğmuş. Gaziantep savunmasında silahlı mücadelede bulunmuş olan gazi İbrahim Künç’ün oğluymuş. ” Aba dokurken tezgahta ayakta durulur” diyor. Abanın çözgüsü pamuk, atkısı ise yünden bazen de simli yünden
dokunurmuş. Abanın aslının Halep, Şam ve Uzak Doğu olduğunu söylüyor. “Şalvarın içine sokulan aba kısa olur. Beline de kuşak bağlanır.Tahtalı, kurbağalı, kandilli, kemerli olan desenleri vardır. Göğüs kısmı oymalı motifleri olan abalar da vardır. Siyah ve mor koyun
yününden elde edilen iplikle dokunanlara mor aba, beyaz yünden dokunana da beyaz aba denir. Siyah iplikle dokunana Maraş abası denir” diyor Duran usta. “Abaların desenlerinde kullanılan çizgi araları bir santimetre olur” diye de ilave ediyor.
Aba güreşini Duran ustaya da soruyorum. “Güreş abaları kalın ve uzun olur. Güreşçilerin belden yukarısı çıplak olup patiskadan donları vardır. Güreşçiler rakiplerini kuşağından tutup aşırır ve sırtını yere getirir.”
Günümüzde aba halk oyunları ekiplerinin ihtiyaç duyduğu bir giysidir. En çok kullanılan motif ise kurbağalı motiftir. Gerçek sırma ve kök boyalar kullanılan abaları dokumak imkansızdır diyor Duran usta. “Malzeme bulmakta çok zorlanıyoruz. Deve ve keçi kılından kök boya ile boyanmış iplik bulmak neredeyse imkansız. Bu bakımdan dokuduğum abalarda hazır polyester ve sırma iplik kullanıyorum ister istemez ” deyip sözü noktalıyor.
Ona dokuduğu abanın atkı ve çözgü sayısı kadar sabırlar ve sağlıklı günler dileyip ayrılıyoruz.
Kaynakçalar
1-Öğr.gör.H.Murat Şahin- Türk spor kültüründe aba güreşi
2-Misalli Büyük Türkçe sözlük- Kubbealtı
3-Büyük Larousse
4-Gaziantep el ve ev sanatları-1999
5-Yöre dergisi –sayı 2-1990, M.Ali Güner
6-Dünden Bugüne Kapalıçarşı-Atilla özbey
7-G.Üniversitesi GÜGEMER kataloğu
8- iltanitimlari.blogcu.com/etiket/dokuma
9- forumkapsam.com